CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül Meclis’in açılışında çok yönlü bir konuşma yaptı.
Ama...
Bir cümlesi yankı yaptı; “halka hizmete devam edeceğim.”
Bu “net” bir mesajdı.
Gül, Cumhurbaşkanlığı süresi dolduktan sonra da siyasete devam etmekte kararlı.
Nasıl?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Hürriyet Ankara Temsilcisi Metehan Demir’e yorumluyor:
“Herhalde Çankaya’dan ayrılarak AK Parti Kayseri il başkanı olmayacak!..”
...................
Mesajın gösterdiği iki yol var.
1Cumhurbaşkanı olarak devam etmek.
2AK Parti iktidarının başbakanı olarak siyaset yaşamını sürdürmek.
Bir nevi “Putin-Medvedev” modeli.
...................
“Halka hizmete devam etmek” söylemi, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sonrasında “BM, NATO, Avrupa Konseyi” gibi uluslararası kuruluşlardan birinin başına geçmesi seçenek siliyor.
...................
Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyarsa, Gül “hayır” tavrına geçebilir mi?
Bunun tartışmasına girmek spekülasyon olur.
Ama...
Gül’ün Çankaya’yı bırakması halinde, ortaya çıkan tek adres Başbakanlık.
2 SANDIK 2 SEÇİM
BURADA bir “sandık takvimi” sorunu var.
Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 2014 yazında bitiyor.
Eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, Gül -henüz milletvekili statüsünde olmayacağı için- başbakan koltuğuna oturamaz.
Bu durumda konuşulan formül, “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 1 yıllık geçiş süreci için Başbakan olması... 2015’te yapılacak genel seçimlerde milletvekili seçilerek Abdullah Gül’ün ise Başbakan olmasıydı.”
...................
Fakat...
Siyaset kazanında yeni bir hikaye kaynıyor.
“2015 genel seçimlerinin 1 yıl öne çekilerek Cumhurbaşkanı seçimiyle birlikte yapılması...”
Böylece...
Bir defada iki sandık birden kurularak “geçiş süreci” belirsizlikleri yaşanmadan net çözümle “siyasi istikrarı” devam ettirmek.
...................
Şunun şurasında bu takvim yaprağına bir yıl bile kalmadı.
“2014’ün önce yerel, sonra genel seçimlerle birlikte Cumhurbaşkanı seçiminin de yapılacağı” bir yıl olması, gittikçe ağır basan ihtimal...
Hızlandırılmış çekimli bir siyaset filmi izleyeceğiz.
3 bölümlü, tekmili birden.
PAKETE DAHİL
BAŞBAKAN Erdoğan’ın açtığı paketin dün “anadilde eğitim” maddesini irdeledim.
Bugün diğer maddelere değiniyorum:
- ALEVİ SORUNU:
Pakette yer almaması önemli eksik.
Türkiye’de “Kürt kökenli yurttaşlarımızın” sayısı kadar hatta daha fazla “Alevi” kardeşimiz var.
Alevi gerçeğinin böyle bir “hak ve özgürlükler paketine” mutlaka yansıması gerekiyordu.
“İnceliyoruz, üzerinde çalışıyoruz” söylemleri, 11 yıllık iktidardan sonra artık Aleviler için tatmin edici olmuyor.
Alevi kuruluşların kendi aralarında da bir ortak dil geliştiremediği doğrudur.
Fakat...
“Marjinal” sayılabilecek bir dizi küçük kuruluşun ötesinde büyük Alevi çoğunluğa dayalı “ana akımı” temsil eden ağırlıklı kesim diyalog muhatabıdır.
- TUTUKLU MİLLETVEKİLİ VE GAZETECİLER:
“Hak ve özgürlükler paketi” açılıyor ama içinde -hala- tutuklu milletvekillerinin ve -gerçek- gazetecilerin olmaması, bu paketin etiketiyle hiç örtüşmüyor.
Buna “çözüm sürecinde” güven artırıcı adım olarak, “şiddete bulaşmamış KCK’lı tutukluların” da eklenmesi düşünülebilir.
- TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ:
Bu temel özgürlüğün tam orta yerine örülerek yükseltilen “ama” adlı duvar indirilebilirdi.