Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

EN zor olanı “haber henüz geldiğinde, zamanla yarışarak” yorumlamaktır.
Genelde ertesi günü bekleyerek yazmayı tercih ederim.
Böylece toz duman dağılır hadise -nispeten- daha net görünür hale gelir.
Ama bazen bu lükse sahip olmayız.
Adli Tıp’ta Albay Çiçek’e ait olduğuna karar verilen “ıslak imzalı” plan yazısı bir gün bile ötelenemez “duyarlı” konudur.
“AKP ve Fethullah Gülen’i Bitirme Planı’nın aslının savcıya gönderilmesi” ve “Adli Tıp’ta plan altındaki imzanın gerçek olduğunun karara bağlanması” cumhuriyet tarihinin en önemli kilometre taşlarından birini oluşturuyor.
24 saat beklemeden, toz dumanın, esastan ayrılmasını sıcağı sıcağına yapmakta fayda var.

Sap ve saman

OLAY ciddidir. Ama “sap” ve “saman” ayrılmalıdır.
Önce “gerçek” karinesini ortaya koyan “bu plan altındaki ıslak imzanın Albay Çiçek’e ait olduğu” yolundaki Adli Tıp kararı...
Aksi ispat edilinceye kadar bu karar hukuk sürecinde “kanıt” olarak kabul edilir.
Ağır ve vahim bir suç iddiasına konu oluşturur.
Bu “belgeyi” gönderen subay ayrıca bazı iddialarda bulunuyor.
Örneğin “AKP ve Fethullah Gülen’i Bitirme Planı’nın Orgeneral Iğsız’ın emri ve Korgeneral Mehmet Eröz ile Tümgeneral Mustafa Bakıcı’nın katkılarıyla, Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı... TARAF gazetesinde bu planın yayımlanması üzerine Genelkurmay’da kayıtları imha operasyonu başlatıldığı, belgenin karargâhtaki bütün izlerinin tek tek silindiği... Ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un -İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ndan- haberdar olduğu” gibi vahim iddialar...
Bunlar “ıslak imzanın Çiçek’e ait olduğunu” saptayan Adli Tıp kararı gibi hukuk açısından “karine” değil.
Sadece belgenin aslını da gönderen şahsın mektubundaki “iddialar” ya da “ifadeler...”
Şu aşamada doğruluğunun araştırılması ve saptanması gereken “ihbar” yazısıdır.
Zaten savcılık da bunu yapmaktadır.
İhbar mektubunda silinme işlemleri yapıldığı konu edilen Genelkurmay’daki 34 bilgisayar incelenmek üzere istenmiştir.
Bilgisayarların temizlenmesi halinde dahi temel hafızalarında kayıtlar kalmaktadır.
Kozmik askeri sırların elde edilmemesi için, temel hafızaların da silindiği bilgisayar programlarının kullanıldığını biliyoruz.
O nedenle belki de -kayıtlar var idiyse ve silindiyse bile- temel hafızalarda görünmeyebilir.
Ama belki daha ileri teknolojiler uygulanabilir. “Gerçekleri aydınlatabilecek başka yöntemler de olmalıdır” diye düşünüyorum.
Böylesi daha iyi olur.
Zihinlerde soru işareti kalmaz.
Tüm durumlarda bugünden alınacak tavır ihtiyatlı olmayı ve “sapla samanı ayırmayı” gerektiriyor.
TSK’nın tümüyle “zan” altında kalması ve “yıpranması”nın kimilerinin hedefi olduğunu bilmek, bu çok önemli Ulusal Güvenlik Kurumu’na duyarlı olmamızı gerektiriyor.
Elbette iddialar doğruysa hiç kimse hukukun dışında kalamaz, süreç işler ama o en kötü senaryoda bile isimlerle, rütbelerle TSK ayrı düşünülmelidir.
Kişiler geçicidir fakat bu ülkenin bu ulusun güveni olan “asker” kalıcı...

Servis zamanlaması

ÖTE yandan, belgenin ıslak imzalı aslının servise konulma zamanlaması ve yöntemi de düşündürücü.
“Açılımın” en fazla netameli karşılandığı günlerde bu ıslak imzanın Adli Tıp kararı ve ihbar mektubuyla birlikte medyaya servis edilişi -kuşkuları- dikkat çekici...
Önyargılı değilim, “gazetecilik olayı” diye de düşünülebilir fakat ihbar mektubunun içinden bazı satırların sızdırılması değil tam metninin verilmesi “servis” kuşkularını besliyor.
Yani... “Islak imzalı metin bunca zaman kayıptı da birdenbire bir muvazzaf subay tarafından bulunuverdi. Ve savcılara gönderildi. Görünmez eller de savcılardaki bu dosyayı ele geçirdiler...”
Öyle mi?
Artık bir süre açılımın Habur ve sonrası görüntülerini değil “ıslak imza” ve “komutanları” konuşacağız...
Siyaset de gündem belirlemek de bir sanattır.