Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ÖNCE “demokratik açılım” veya diğer adıyla “Kürt açılımı” sürecini desteklediğimi altını çizerek vurgulayayım...
Yazımın ilerleyen satırları, bu girişin ışığında okunmalıdır.
Bu sürecin tıkanmaması için Kandil ve Mahmur’dan gelenlerin hukuki işlemlerden sonra gözaltına alınmadan ve tutuklanmadan serbest bırakılmaları da aklın yoluydu.
Onların zaten “eyleme bulaşmamış” olanlar arasından özenle seçilmiş olmaları gerektiği, hatta güvenilir kanallarla Türkiye tarafına da isimlerinin önceden bildirildikleri, “temiz” yanıtı sonrası düğmeye basıldığı yolundaki düşüncelerimi dün yazmıştım.
Bu büyük bir planın ilk adımıdır.
Daha o ilk adımda açılımın tökezlemesi riski sıfırlanmalıydı.
Bu öngörülerin gerçekleştiği söylenebilir.
Kandil ve Mahmur’dan gelenlerin tamamı serbest bırakılmıştır.
1999’daki stratejik yanlış tekrar edilmemiştir.

Hukukun şifreleri
ANCAK... Bunun kolay olduğu hiç sanılmasın.
Bir hukukçu olarak Habur’daki savcıların ve hâkimlerin yerinde olmak istemezdim.
Çok zorlu, çok duyarlı bir görevi üstlendiler.
Serbest bırakılan 34 kişi ve özellikle onların arasındaki Kandil’den gelen 8 PKK’lı “pişmanlık yasasının hükümlerinden yararlanmak” istemiyorlar.
“Barış grubu olarak geldiklerini” söylüyorlar.
Eyleme karışmadıkları için pozitif hukuk yorumuyla serbest bırakılıyorlar.
Ne var ki...
Başka görüntüler, savcıların ve hâkimlerin ellerini serbest bırakmıyor.
Örneğin...
Apo posterleriyle gelen konvoy...
Bu posterlerin önünde çekilen fotoğraflar...
Savcıya ifadede “Apo’nun talimatıyla geldiklerinin” her biri tarafından tekrarlanması...
Hatta “Sayın Öcalan” ifadesini kullandıkları yolundaki söylemler...
Hukuk açısından bakıldığında, bunların ötesinde, sadece silahlı terör örgüt üyesi olmak bile tek başına 7.5-15 yıl arasında hapis öngörülen suçlama iddiasına ve yargı sürecine konu olabilir.
Bir hukuk yorumuyla böyle bir işlem başlatılsa bile serbest bırakılarak sürdürülebilir.
Başka yorumlarla, başka suçlar da üretilebilir.
Ama bunca şehidin acısını yüreğimde hissederken gene de Habur’da “zamanın ruhu” gereği “en az yanlış olan” yapılmıştır diye düşünüyorum. Böylece belki daha fazla kan akması önlenecek umudundayım.

Hukuk vicdanı
BAKINIZ... 40 bin insanımızın can verdiği sürecin sorumlusu olan örgütün temsilcileri için -neredeyse- özel mahkeme kuruluyor.
Savcılar ve hâkim Habur Sınır Kapısı’na gidiyor.
Yukarıda anlattığım hukuk şifreleri uygulanarak “serbestlik” kapıları açılıyor.
Burada durup adalet terazisindeki başka yargılama görüntülerine bakalım...
Elbette silahla, bombayla, şemayla, örgütlenmeyle, haklarında ciddi kuşku ve kanıt karineleri bulunanlar için tek söz söyleyemeyiz.
Ama...
Son derece olağan telefon konuşmaları yapanların ya da iktidar milletvekillerinin bile zaman zaman katılmış oldukları, herkesin gözü önündeki yemeklerde bulunanların Ergenekon sanıkları olarak günlerce gözaltında ifade vermeleri, aylarca haklarındaki suçlamanın ne olduğunu bile bilmeden hapiste yatmaları acı veriyor.
İçlerinde profesörler, doktorlar, gazeteciler var.
Daha dün 21 ay içeride yattıktan sonra onlardan üçü nihayet serbest bırakıldı.
Yargıya saygılıyım.
Bir hukukçu olarak bu saygımın ötesinde yargı erkine ve onun işleyişine yönelen satırlarımda özenliyim.
Habur’la Silivri arasına çizgi çekerek işaret ettiğim farklı görüntüler için satırlarım ise, toplum vicdanını yansıtmanın yanı sıra yargı erkinin aşınmaması kaygısını da kapsıyor. PKK, varlığı yıllardır bilinen bir yasadışı örgüt...
Onun üyeleri sadece ifade alınarak serbest kalıyorlar ise ama Ergenekon’un varlığı bir yana ona üyelik statüsünü kesinlikle kabul etmeyenlerin ve haklarında böyle bir karine olmadan aylardır yatanların farkları nedir?
“Haklı bir soru” değil mi?
Bu soru Ergenekon’la hiç ilgisi olmayan ve başka nedenlerle “terör örgütü üyesi olmakla” suçlananları da kapsamaktadır.
Kanun önünde eşitlik, hukukun temel ilkesidir.
Barış, toplumun her kesimini kucaklamalı...