Bu sözleri, şimdi 93 yaşında olan Ertuğrul Osman Efendi'den, New York'taki apartman dairesinin salonunda dinlemiştim.İkinci katta bir daireydi.Oldukça büyük bir salon zevkle döşenmişti."A sosyal grup"tan bir ailenin yaşam düzeyini yansıtıyordu.Ertuğrul Osman Efendi New York'taydı ama aile ritüeli İstanbul ilkeleriyle sürüyordu.Örneğin...O da Afgan kökenli bir prenses olan Zeynep Osman (Tarzi), Osman Efendi'ye içkisini ya da kahvesini hafifçe diz çökerek sunuyor, "Osman Efendi" diye hitap ediyor......................TRT'nin "Osmanoğlu'nun Sürgünü" adlı belgeseli ve bu bağlamda Dolmabahçe Sarayı'ndaki davet nedeniyle konu, tartışmalar gündeminde.Eğer mesaj, "Osmanlı hanedanının beş parasız ve sefalete mahkûm edilerek sürüldüğü" ise, bu ailenin hâlâ en büyüğü ve reisi olan Ertuğrul Osman Efendi'nin yazının başında yansıttığım sözleri dikkatle okunmalıdır.Elbette İstanbul'daki debdebe, saray yaşamındaki şatafat Avrupa'da sürdürülemezdi ama yeni koşulların bilincinde bir kültür derinliğine sahip olsalardı, bilinen "muhtaç" durumlar yaşanmazdı.Abdülhamit tutumlu adamdı.Bir Ermeni mali danışmanının katkılarıyla özellikle -kendine ait- Musul-Kerkük petrol kuyularının gelirleriyle büyük paralar kazandığını, miktarıyla, yazmıştır.Sultan Abdülhamit'in oğlu Burhanettin Efendi de hesabını bilen, kültürel yapısı sağlam bir şehzadeydi.Burhanettin Efendi güzel piyano çalar, klasik Batı müziğinden besteler yapar, iyi at binerdi.Dönemin ABD büyükelçisinin kızıyla flört ederlerdi.Belgrad Ormanları'nda atlarını dört nala kaldırır, korumaları atlatıp ağaçların arasında saatlerce kaybolurlarmış.......................Sürgünden sonra Burhanettin Efendi ve aile Viyana'da büyük bir konakta yaşıyorlarmış.Burhanettin Efendi'ye Batılı devletler savaş sonrası coğrafya yeniden düzenlenirken önce Arnavutluk, sonra Suriye Kralı olmasını önermişler."Siyaset sevmiyorum. Sanatla meşgulüm. Mesudum. Hiçbir şeye ihtiyacım yok" diyerek reddetmiş."Muhtaç" bir durumda olsa, iki taht için önerileri geri çevirir miydi?......................Ve... Birkaç gözlem ve not...Dolmabahçe'de çekilen aile fotoğrafına dikkat ediniz. Bütün hanımların başı açık. Gençlerin etekleri dizlerinin üstünde. Göğüsler dekolte.Halife'nin ailesinde ne sıkma baş var, ne tesettür...Kadınlar ve erkekler bir aradalar.Müslüman Türk milleti de bunu görmüştür.......................Osmanlı devleti sürseydi, Padişah tahtında oturacak ve hilafeti sürdürecek olan Ertuğrul Osman Efendi'nin şu sözlerini de yansıtayım:"Padişahlar, hukuku modernleştirdiler. Şeriat hukukunu yetersiz bulurlardı ve o sebeple karşıydılar. Şeriat hukukunu tatbik etmek isteyen ulema ile saray karşı karşıya gelirdi. Birbirlerini sevmezlerdi. Ben dahil bütün Türkler, Atatürk'e borçluyuz. Vatanı o kurtardı. Cumhuriyeti kurmakla iyi etti. O gelmeseydi, Allah bilir ne olurdu...Gençler, laikliğe ve vatanın bütünlüğüne sahip çıksınlar. Padişahlık, monarşi, hilafet, şeriat geride kalmıştır. Artık olmaz.Zaten ben de böyle bir şeyi aklımdan geçirmem."Son bir not:Dolmabahçe'deki davete bu söylemin sahibi Ertuğrul Osman Efendi'nin gelmemiş olması da bir "tavır" ya da "mesaj" olamaz mı? g.civaoglu@milliyet.com.tr Osmanlı ailesinin en büyüğü Ertuğrul Osman Efendi bana 'Bizimkiler yokluk çektilerse, daha çok israftan (savurganlık)" demişti. Ve şöyle açıklamıştı: "Büyükbabam Sultan Abdülhamit, babama ve diğerlerine birer kutu dolusu pırlanta vermişti. Babam bu serveti çarçur etmedi. İyi kullandı. Biz hiç sıkıntı çekmedik. Ben de daha sonraki yıllarımda Güney Amerika'da maden işlettim. Güzel bir hayatım oldu. Şimdi artık çalışmıyorum. New York'ta bu evde yaşıyorum."