Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BAYRAMI- NIZI yürekten kutluyorum.

Bugün aldığım “bayram tebriklerinden” söz ederek başlayayım.

Çoğunluk “İyi bayramlar” dedi.

Daha eski nesillerden Nişantaşı’nda karşılaştıklarım “Bayramınızı tebrik ederim” söylemini tercih ettiler.

Bir de “zamanın ruhuna” göre “güncellenmiş” iki tür söylem var.

Birincisi...

“Bayramın mübarek olsun.”

Ve diğer “zamanın ruhu güncellemesi...”

“Happy bayram.”

Ardından neşeli bir gülüş.

Hepsi de güzel.

Türkiye’nin renkleri.

.....................

Türkiye’de her şeyin olduğu ve bulunduğu bir güzel bayram bu.

Haberin Devamı

Çok değil, 40 yıl öncesinin bayramlarında “şeker, benzin, ampul, hatta tereyağı” başta pek çok ihtiyaç maddesi yoktu.

Ama...

Gene kilometrelerce uzanan otomobil kuyrukları o zaman da vardı.

Fark şu ki o kuyruklar benzin istasyonları önündeydi.

Çünkü...

Akaryakıt sıkıntısı had safhadaydı.

Fabrikaların çoğu da “akaryakıt yokluğu” nedeniyle üretimi durdurmuş, işçiyi izne çıkarmıştı.

Hastanelerde -döviz olmadığı için- “röntgen filmi” bile bulunamıyordu.

Aynı nedenle devlet yurtdışındaki diplomatlarına maaşlarını ödeyemiyordu.

Tokyo Merkez Bankası, bizim Merkez Bankası’nın büyükelçilikteki diplomatların maaşları için gönderdiği çeki “Karşılığı yok” gerekçesiyle geri çevirmişti.

Başbakan Bülent Ecevit’ti.

Sanayinin büsbütün durmaması için şöyle bir hükümet kararı açıklamıştı:

“Kendi dövizini kendin bul.”

Yani bul da nasıl ve nereden bulursan bul. Yasa dışı yollar resmen açılmıştı. Gayrimeşru döviz tedariki “suç” değildi artık.

....................

Merhum Süleyman Demirel böyle bir “ekonomik enkaz” ortamında yapılan ara seçimleri silme kazandı.

Ecevit de istifa etti.

Demirel Başbakan oldu.

Önünde bir Türkiye haritası...

Her gün sadece “yokları yok etmeye” ayırdığı 3 saat elinde telefon illerin valileriyle konuşuyor, orada neler eksikse gönderiyordu.

Bir ay içinde haritada “yoklar yok olmuştu.”

İşte o süreçte bir bayramın ilk günü, Demirel’in İstanbul Tuzla’daki yazlık evine gitmiştim.

“Yazlık” dediğim bitişik bir “ikiz ev.”

Bir salon, iki oda ve bahçeye açılan küçük bir teras...

Haberin Devamı

Kemal Ilıcak ve Nazlı Ilıcak da oradaydı.

Demirel “döviz yokluğundan” yakınıyordu.

“Nereye başvursa, olumsuz cevap aldığını” söylüyordu.

Çok zorlukla elde ettiği dövizlerle yoklukları bitirmişti ama “Sonrasını göremiyorum” dediğini hatırlıyorum.

O ara telefon çaldı, kendisi açtı.

Telefonun öbür ucunda Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil olduğunu konuşmasından anladık.

Öfkeyle burnundan soluyarak soruyordu:

“Nasıl olur İhsan Sabri Bey, istediğimiz borç miktarı kadar altın karşılık gösteriyoruz, onlara rehnediyoruz.

Nasıl hayır derler?”

Telefonu kapattıktan sonra bize şöyle demişti:

“Anlayamıyorum, hiç anlayamıyorum, sanki gizli bir el nereye başvursam oranın kapısını kapatıyor.”

...................

7 düvele avuç açmak hem umut, hem onur kırıcıydı.

Yokluktan çok asıl bu koyuyordu.

Her şeye rağmen demokrasinin işlediğinin kanıtı bir seçimden sonra, onurumuz ve umutlarımızla bir bayram geçirmekteyiz.

Kıymetini bilmeliyiz.