Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BODRUM‘da denize girmeyi sevdiğim yerlerden biri... Siteye ait bir çardak ve şemsiyelerden oluşan mütevazı işletme, ‘’ilginç bir hizmet’’ sunuyor.
11 Eylül’de İstanbul’a 2 otobüs kaldırıyor.
Dönüş 12 Eylül akşamı.
Site sakinleri İstanbul’a gidip oylarını kullanacaklar, akşamına dönmek üzere aynı otobüslere binecekler.
Mütevazı bir ücret karşılığı verilen bu hizmet için koltuklar dolmuş bile.
Yolcuların çoğu otomobillerini orada bırakıp otobüsle gidip gelmeyi tercih ediyorlarmış.
Yol boyu dostlarla laflamak, kâğıt oynamak gibi sosyal takılmanın ötesinde iki gün üst üste direksiyon sallamaktansa canları istediğinde koltuklara gömülüp şekerleme yapacaklar.
Küçük bir araştırma yaptım.
Bu formül Bodrum’da hemen yayılmış.
Yarımadada böyle çok sayıda organizasyon var.
Bilmiyorum, Marmaris, Çeşme ve diğer sahil yörelerinden de benzer “demokrasiye hizmet” otobüsleri kalkacak mı?
Başbakan Erdoğan’ın CHP için “sahil partisi” söylemi tepki oluşturdu.
“İstanbul’a, Ankara’ya gidip oy kullanmak yorucu iş” diye tembellik edenler bile fikir değiştirdiler.
Hele direksiyon kullanmamak avantajı tembelliğe karşı bire bir ilaç...
Uçaklar hem az sayıda yolcu taşıyabiliyor hem de zaten -nerdeyse- doldu.
“3-5 bin kişi ne katkı yapar ki” diye düşünmüyorlar.
Son kamuoyu araştırmaları “HAYIR” ve “EVET” diyenler arasındaki farkı “0” oranına kilitlediği için “tek bir oyun bile önemli ve sonuca etkili olabileceği” bilinci yaygınlaşmış.
Bu arada Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın imzasıyla ilgililere yayımlanan genelgeye de işaret edeyim.
Yıldırım, “bayram” ve “referandum” oylamaları nedeniyle karayollarında trafik yoğunluğu olasılığına karşı gerekli önlemlerin alınması talimatını verdi.
Ayrıca...
Özellikle büyük şehirlerde seçmenlerin oyların tasnifi sırasında sandık başında kalmak üzere örgütlendikleri yolunda haberler geliyor.
Bunlar demokrasinin güzellikleri...

Haberin Devamı


Haydi demokrasiye...  Bir-iki... Kalkıyor...

12 MEGA ADAM
ARTIK onlar için “dev” sözcüğü birkaç numara küçük kalıyor...
“12 Mega Adam” diyorum.
6’da 6 ne demek?
İlk 8’i garantilediler bile.
Daha önce Polonya’da yenildiklerini burada üst üste pota altına gömdüler.
Son olarak Fransa’yı sildikleri maç rüzgârı, yılların travma birikimlerini savurdu gitti.
Bunların öyle ukalalıklarına tanık hatta muhatap olmuşumdur ki hâlâ hatırladıkça kan tepeme çıkar.
Elbette “kategorik” bir tavrım olamaz.
Toptancılık “ırkçılığa” girer.
Sevdiğim Fransız dostlar hiç de az değil...
Fakat gene de Türklere tepeden bakışlar Fransızlar arasında yaygındır.
Örneğin; tokatladıkları gövdesi yaylı tahta kafa oyuncağı “Türk kafası (Tete de Türc)” derler.
Tokadı patlattıkları kafa yay gövde üzerinde gider gelir bir süre sallanır.
Hoş değil tabii...
Kim kendi ulusunun adının “şamar oğlanı” için kullanılmasından hoşlanır?
Tarihten gelen bu “Türk algılaması” Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin söylemleriyle devlet politikasına dönüşmüştür.
“Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine” karşı “kesin tavır” koyanların önde gidenidir.
Basketbol karşılaşmasını izlerken işte bunları düşündüm.
“Acaba Fransa spor basını nasıl yorumlayacak” diye aramızda konuştuk.
Dün sabah Fransa basınına baktım.
95 sayı yemek çok sarsmış.
Çünkü en son 8 yıl önce Fransa, Macaristan’a karşı (80-94) yitirdiği maçtan bu yana hiçbir zaman potasında 90’ın üzerinde sayı görmemiş.
Türkiye ise önceki gece Fransa potasında 95 sayı yazmış.
Şöyle yazıyorlar:
Türkler çok iyi oynadılar, tribünlerdeki coşkudan da yararlandılar.
Tanyeviç’in -kendine özgü- “alan savunması” bizi bozdu.
Nicolas Batum “oyunu okuyamaz hale geldim” dedi.
“Peki, Türkiye finale kadar gidecek mi?”
Bunun cevabı “imkânsız görünmüyor ama hâlâ uzakta bir olasılık.”
Futboldan baskete geçersek “Michel Platini İstanbul’daki bu maçları görmekteyse 2016 kupasının Türkiye’ye verilmemesine üzülmüş olması gerekir.”
Türkiye spor etkinliklerini organize etmekte büyük bir potansiyel.
Kaptan Boris Diaw “kendimize gelmemiz için böyle bir şeyi yaşamamız gerekiyordu” dedi.
“Cevap basit çok güçlüler... Çok daha yukarılara gidebilirler.”
......................
L’Express: “Türk hamamında battık.”
Le Monde: “Türk takımının sürklase ettiği Fransa, şampiyonayı küçük kapıdan terk etti.”
Le Figaro: “Türkler bir sınıf üstte.”
.....................
“Tanyeviç’e özgü alan savunması” tanımı dikkatimi çekti.
Bizi farklı hale getiren alan savunmasında pota altında oynayan iki uzunun; Ömer Aşık ve Semih Erden’in kendi boylarındaki başka oyunculara göre çok daha hızlı olmaları.
2 numara oynayan Hidayet Türkoğlu da kendi karşısındakine göre hem uzun, hem güçlü, hem deneyimli...
Sayı matbaası gibi çalışmanın ötesinde müthiş bir oyun kurucu olarak da çalıştı.

A Milliler ateşledi
Futbol Milli Takımı’nın salonda olması önemli bir katkıydı.
Başta Arda futbol millileri tribünleri sürekli ateşlediler.
Fransızlar adeta alev topu içinde oynuyorlardı.
Fransız basını da basketbolcularımızın üzerinde taraftar coşkusunun önemli bir katsayı olduğunu vurguluyor.
Şimdi ileriye bakmak zamanıdır...
Bu saatten sonra Slovenya’yı “ya yeneceğiz, ya yeneceğiz” başka seçenek yok.