Şu satırlar yazılırken
Helsinki Zirvesi'nden aracılar,
Ankara'ya uçmuşlardı.
Ve ilk değerlendirmeler:
1- Ankara Anlaşması'ndan
36 yıl sonra nihayet resmen
"Avrupalı olduğumuz" bir kez daha açıklandı.
Bu önemlidir.
Çünkü...
Daha yakın zamanlara kadar
"Türkiye, bir gün AB üyesi olmayı aklından bile geçirmemelidir. Bu imkansızdır. Özel statüsü olan bir Gümrük Birliği ile yetinmelisiniz" söylemleriyle dışlandık. İtelendik. Yaralandık.
Her şey bir yana, bize
"sizi Avrupalı görüyoruz. AB üyeliğine adaysınız. Buyrun" çağrısı dahi onurumuzun onarımıdır.
"Al başına çal böyle adaylığı" söyleminde dahi, reddeden bu kez
Türkiye olurdu.
Gene de
Avrupalılığın tescili gerçekleşmiştir.
Avrupalı olmak ne demek?
Demokrasi, insan hakları, çağdaşlık, uygarlık, kültür demektir.
Hadiseyi sadece coğrafya ya da
AB'nin üyesi olmakla ölçmeyelim.
Bu kültürün liginde görülmekte oluşumuz önemlidir.
Kırmızı balmumlu
2- Daha
2 yıl önce
Lüksemburg'da dışlanan
Türkiye'yi düşünün.
İlk kez bir aday ülkeye bildiri metni fakslanıyor.
Görüşü soruluyor.
Ayrıca...
Adaylığımızı ilan etmekle yetinmeyip, kabul etmemiz için en üst düzeyde iki temsilcinin
Ankara'ya gönderilişi de önemlidir.
"Adaylığınızı reddetmeyin. Kabul edin. Bildirideki kayıtlar yanlış anlaşılmasın" mesajlarının en üst düzeyde temsilcilerle
Ankara'ya getirilmesi, ilk yılda alınan mesafeyi gösteriyor.
Kayıtlar, şartlar can sıkıcı ama şu
dibi kırmızı balmumlu davetiye de görülmeli.
Direkten dönmek
3- Helsinki Bildirisi'nde
Türkiye'nin tam üyeliğe adaylığının açıklanmasına eklenen kayıtlar,
Türkiye'ye dün öğle saatlerinde fakslandı.
Başbakan Ecevit ve
Dışişleri'nin bazı kurmayları tepki koydular.
Hatta...
"Bize Yunanistan'ın koşulları dikte ediliyor" yorumları bile yapıldı.
Ret olasılığı belirmişti.
Devreye
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz girdi.
Cem'in akılcı yaklaşımları etkili oldu.
Hava değişti.
"Adaylığı cebimize koyalım. Sonra bize koşulan şartlar konusunda tavrımızı açıklayalım.Örneğin Kıbrıs konusunda, Londra ve Zürih anlaşmalarının Türkiye'ye verdiği garantörlük statüsü vurgulanır" formülüyle, daha olumlu bir bakış ağır basmaya başladı.
Türkiye'nin
Helsinki Adaylık Bildirisi'ne ret eğiliminin direkten dönmesi için
Demirel ve
Yılmaz'ın etkili olduklarına da işaret etmeliyiz.
Standart ve ötesi
4- Lüksemburg Zirvesi'nde tam üyeliğe aday ülkeler için sadece
Kopenhag kriterleri öngörülmüştü.
"Türkiye'ye çifte standart uygulanıyor" denebilir.
Gerçekten...
Aday ülkelerin sınır sorunlarını
2004 yılına kadar çözmeleri, eğer çözüm olmazsa, bu dosyaların
Lahey Uluslararası Adalet Divanı'na götürüleceği yolundaki hüküm dikkat çekicidir.
Ama...
Sınır anlaşmazlığı olan sadece
Türkiye ve
Yunanistan değil.
Litvanya ve
Estonya... Macaristan ve
Romanya gibi başka aday ülkeler de var.
Üstelik...
Bu maddede
Türkiye'nin adı anılmış değil.
Kıbrıs'a gelince...
Üyelik görüşmelerine kadar müzakerelerle bir çözüm oluşması, eğer bu gerçekleşmezse
AB'nin
Kıbrıs'ın tam üyeliğini
- koşulsuz - karara bağlayabileceği hükmü,
Yunanistan'a verilmiş bir ödün olarak görülüyor.
Ancak...
Bu karar alınırken,
"bütün ilgili etkenler göz önünde tutulacaktır" söylemine de dikkat.
Yani...
Türkiye ile ya da
KKTC ile hala büyük sorunlar varsa,
AB, bunları da son karar öncesi dikkate alabileceğinin
ihtiyati kaydını koyuyor.
Manevra alanını açık tutuyor.
Elbette bu formül de içimize tam sinmiyor.
Ama...
AB'den bir kez daha dışlansaydık, o zaman
Kıbrıs ile tam üyelik görüşmelerini önleyebilecek miydik?
..............
Ne olursa olsun, kapının yüzümüze kapanmaması ve son sözün Ankara'da olmasını not edelim.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr