Saldırgan, Bedri Baykam’ı ve sahibi olduğu Piramid Sanat Galerisi’nin koordinatörü Tuğba Kurtulmuş’u bıçakladı.
Elini kolunu sallayarak uzaklaştı. (Saatler sonra teslim oldu.)
Daha sonraki görüntüleri videodan izledim.
Bedri, eliyle bıçaklandığı yeri tutuyor ve bağırıyor:
“Ölüyorum. Hastaneye götürün.”
Canhıraş çığlıklarına kulak veren yok.
Eli karnında gelen geçen otomobillere binmek istiyor.
Kimse almıyor.
Duran bir araca hamle ediyor.
O da hemen hareket ediyor, gazlıyor.
Bu arada kanlar içinde bağırmakta olan Bedri’nin yanına Tuğba da geliyor.
Onun da karnına bıçak atmışlar.
O da bağırıyor.
Nihayet bir vatandaş yanlarına yaklaşıyor ve Bedri ve Tuğba’yı bir taksiye bindiriyor.
Bu görüntüleri izlerken ilk tepkim “insanlık bitmiş” oldu.
Yaralılara yardım etmek bir yana oradakiler “belaya bulaşırım” korkusuyla kaçışıyorlar.
Yaralı adam “Türkiye’nin yüz akı. Küresel ünü olan bir ressam. Cilt cilt kitaplar yazmış. Siyaset aktivisti. CHP yönetiminde yıllarca yer almış.”
Ve belki de tanımadıkları için “bela almayalım” diye düşünmüş olabilirler.
Kültür birikimi bu kadar sığ olan toplumda Bedri’yi tanımamaları mümkün.
Ama...
Öyle bile olsa o durumdaki herhangi bir insana nasıl yardım edilmez.
Bedri’yi ve Tuğba’yı otomobile binmek üzere gittikleri garajda bıçaklanmışlar.
Saldırgan “bir dakika” demiş, Bedri dönünce, karın boşluğuna bıçağı saplamış.
Sonra da Tuğba’ya.
Neyse ki ikisi de ayakta kalabilmişler ve caddeye çıkabilmişler.
Yoksa...
Garajda kan kaybından ölebilirlerdi.
Öte yandan...
Türkiye’deki en duyarlı konulardan Kars’taki “İnsanlık Anıtı” konulu bir toplantı yapılıyor.
Hani şu Başbakan Erdoğan’ın -ucube- dediği Kars’taki -dostluğu- simgeleyen heykelin yıkılmasına karşı bir tepki toplantısı.
Bedri Baykam gibi başka ünlü isimler de orada. Alevli -Ermeni sorunu- tartışmanın ekseni.
Türkiye’de sık sık görüldüğü gibi bazı gruplar toplantıyı basabilir, içeride kavga çıkabilir, dışarıda olaylar yaşanması büyük olasılıktı.
Katılımcıların çok iyi korunmaları gerekirdi.
Herhalde bir açıklama olacaktır.
Hüseyin Çapkın sağduyulu, etkili ve başarılı bir emniyet müdürü.
İnanıyorum ki bunun hesabını soracaktır.
Bu tür netameli toplantılarda sadece güvenlik değil “sağlık önlemleri” de alınmalıydı.
Sıradan toplantılarda bile, bina önünde ambulans bekletilir, dün ise Bedri ve Tuğba kanayan karını durdurmak için elini baçak yarasına bastırarak, kendilerini hastaneye götürecek bir araç arıyordu.
İkisi de kan kaybediyorlardı.
Dehşet verici görüntüler...
Nihayet...
Bu ülkede aydınlar “basılmamış kitapları bile bilgisayarlarından silinerek” ya da böyle bir heykeli savundukları için bıçaklanarak, kendileri tehdit altında hissettirilerek hep susturulacak mı?
Siyaseti bu kadar gerenler, öfkelerinin, asabiyetlerinin, belagat şehvetinin daga dalga aşağılara, topluma yansıdığını artık anlamalılar.
Bedri Baykam’ı daha “harika çocuk” ilan edildiği yıllardan tanırım.
Ankara Sakarya Sokak’taki evlerine zaman zaman giderdim.
Gördüğünüz fotoğraftaki gibi sürekli çizen, hiperaktif bir çocuktu.
Çok üzgünüm...
Heykele kepçe vurulduğu gün heykeli savunan Bedri’ye de bıçak vuruldu.
TATMİN OLMAK!
Sınavlarda “şifre” iddiaları tüm Türkiye’de yankılanırken “malum...”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ÖSYM Başkanı’nı dinledikten sonra “tatmin oldum” dedi.
Ardından Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in “Sayın Cumhurbaşkanı tatmin olmuşsa, ben de tatmin oldum” söylemi geldi.
Sonra Başbakan R.T. Erdoğan “tatmin oldum” açıklamasını yaptı.
Bu arada YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan da -tabii- tatmin konusundaki sesti.
Devlet protolünün 1,2 ve 3 numarası ile YÖK Başkanı “tatmin olduklarına göre, şifre mifre yok” rüzgârı bir kısım medyada (!) estirildi.
Ve...
Ertesi gün ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir bir sürpriz açıklamayla bütün tatminleri sıfırladı.
Topa tersten girerek tatmin olanları kontrpiyede bıraktı.
“Şifre var, sehven olmuş ama kimse bilmiyordu...”
Sınava girmiş 1 milyon 400 bin öğrenci şaşkına döndü.
Sokaklara döküldüler.
Aileler isyan halinde.
ÖSYM Başkanı “şifre var” diyorsa onlar nasıl tatmin olur?
Belki gerçekten şifreyi bilen yoktu ama “şifreyi kimsenin bilmediği” nasıl saptanır, nasıl kanıtlanır?
Kuşkular nasıl silinir?
Sınavlar iptal edilip yenilense kazanamamış olanlara gasp edilmiş hakları iade edilir.
Öte yandan...
Ya şifreden hiç haberi olmadan, alın teriyle sınavları kazanmış olanların hakları?
İki ucu da “pis” değnek...
Tam bir skandal...
Çözüm zor.
Fakat “çözüm” herhalde işleri böylesine karıştıran ÖSYM Başkanı’na bırakılamaz.
Güveni yitirmiştir.
“Çözüm çalışması” onun yerine getirilecek -toplumda saygınlığı olan, güvenilir bir kişiye- bırakılmalı.
İlk adım önce ÖSYM Başkanı’na kırmızı kart gösterilerek atılmalı.
.................
Not: Pazar günkü yazımda -modaya uyarak “sehven”- diyelim iki yanlış olmuş, düzeltiyorum.
“Marco Ferreri’nin La Grande Bouffe” doğrusudur.
Maçka’da ağaç dikim günü ise 22 Nisan’dır.