Ciddi bir çalışmayı ve araştırmayı gerektirir.Üstelik, yüce yargının, bu kararı 13e karşı 14 oyla almış bulunması konunun yüksek hâkimler arasında bile "net" bir görüşte odaklanmadığını, çok tartışmalı olduğunu gösteriyor.Yüksek yargının bu kararı alması öncesinde uzun bir hazırlık, çalışma, tartışma süreci var.Raportör çalışmaları belki aylar almıştır.O nedenle, şu satırların yazılmasından sadece birkaç saat önce ekranlarımıza düşen ve gazetenin başlığına yansıyan duyarlı ve önemli bir habere yalapşap ekspres yorum yanlış olur.Ancak...Böylesine değerlendirme sarsıntılarına neden olabilecek haberi, hiç yokmuş gibi algılamak, başıboş bırakmak da bilemem doğru mu?O nedenle -ihtiyat payları koyarak- genel bir yaklaşım sunuyorum. Bazı konularda yazmak için üzerinden en az 1 gün geçmesini beklemek gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun tek oy farkıyla aldığı "laiklik" eksenli karar da öyle... Hadisenin özü şöyle:Milli Gazetede bir yazı yayımlanır.Yargıtay 8. Ceza Dairesi, bu yazı için yazarına verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasını onaylar.Yargıtay Başsavcısı bu karara itiraz eder.Ceza Daireleri Genel Kurulu toplanır. 13e karşı 14 oyla bu mahkûmiyet kararını bozar.Gerekçenin özü, "yazarın düşüncesini açıkladığıdır."Düşüncede "şiddete çağrı ve teşvik olmaması" nedeniyle, toplumda çok ses ve çok düşünce varlığı, hoşgörüyle kabul edilmelidir.Böylece yeni bir kamu düzeni" tanımı yapılmaktadır.Buna karşılık kararda, Anayasanın 68. maddesinde "siyasal partilerin uyması gereken ilkeler" ile bu "kamu düzeni" yaklaşımının karıştırılmasının yanlış olacağı vurgulanmaktadır.Böylece, "devlet düzeni" ile "kamu düzeni" birbirinden ayırılmaktadır.Ve...En önemlisi, 1 Nisanda yürürlüğe girecek olan "yakın ve açık tehlike" ölçütü ilk kez kullanılmaktadır.Yani...Yazının laisizmi tehdit edecek "açık ve yakın tehlike" oluşturmadığı ilk kez bir kararda ölçüt oluyor........Bunlar, AB hukuku ile makası daraltıyor görüntüsü veren "ileri" de sayılabilecek yaklaşımlar. İlk uygulama Ama...Bir suç iddiasının "yakın ve açık bir tehlike yaratmadığı kanısına" sadece 13e karşı 14 oyla varılmışsa, acaba bu tespitin kendisi "açık ve gerçeğe -yeterince- yakın mı?"İtalya ve Almanyada, Faşizm ve Nazizmi savunmak suçtur.Acaba bunlar da cezalanmaması gereken düşünce suçları mı?AB ve çağdaş diğer demokrasilerin hukuklarında yer alan "demokrasilerin kendilerini meşru savunma" kavramlarıyla, bu yaklaşım örtüşüyor mu?Laiklerin o yazıda, "dinsiz, ehli küfür, rezil, dessas" diye hakaretlerle anılmaları, "hoşgörülmesi gereken fikirler zenginliği" ve "kamu düzeni dokusu" gibi nasıl algılanabilir?Kararda, bu fikir zenginliğine dayalı "kamu düzeni ile siyasi partilerin programları ve icraatları" ayrılıyor. "Kararın, siyasi partileri kapsayamayacağına" işaret ediliyor.Yani... Eğer bu zenginlik bireylere tanınıyorsa, onları temsil eden siyasi partilerden aynı özgürlük nasıl esirgeniyor?Siyasi partiler, insanlarımız için değil mi? Partiler fikir zenginliği ve çoksesliliğin kurumları değil mi?..........Yazının başında belirttiğim gibi... Sular durulmadan yazılmış bir yazı bu.Belki bazılarında yanılıyorum.Ama.....Yanılmıyor olabilirim de...ABye uyum ekspresinde, çok sürat yaparken, "hızlı tren kazalarından" kaygı duyuyorum. g.civaoglu@milliyet.com.tr Madalyonun tersi