Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Yetkili bakanların kararlarıyla Askeri Personel Kanunu 65. maddesi gereği hükümet 2 general ve 1 amirali “boşa” almıştır.
Bu işlem kanunun verdiği yetkiyle yapıldığı için yasal ve meşru mudur?
Evet...
Öte yandan “idarenin tüm işlemleri yargı denetimine tabidir” temel hükmü ışığında diğer açıdan bakalım.
Başbakan ve Savunma Bakanı 2 general ve 1 amiralin terfiini imzalamıyor. Tarih 4 Ağustos 2010...
Gerekçe:
“Bu subaylar hakkında yakalama emrinin bulunması...”
Sadece 2 gün sonra 6 Ağustos 2010’da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi “yakalama müzekkeresini” kaldırmıştır.
Bu arada o 3 subay rütbeleri değişmeksizin bir üst rütbenin görevlerine -hükümetin de onayıyla- “vekâleten” atanmışlardır.
2 general ve 1 amiral için YAŞ’ta -çoğunlukla- alınan terfi kararlarına Başbakan ve Savunma Bakanı hangi gerekçeyle imza atmamışlardı?
“Haklarında yakalanma müzekkeresi olduğu için...”
Bu müzekkere ilgili mahkeme tarafından iptal edildiğine göre, imza atmamak gerekçesi ortadan kalkmış oluyor.
O halde artık imzalar atılabilir...
Öyle mi?
Hayır, değil.
İmza için gönderilen kararnameyi Başbakan ve Savunma Bakanı gene imzalamıyorlar.
Bu kez gerekçe “gerek yok...”
Bu durumda “idarenin tüm işlemleri yargı denetimine tabidir” genel hükmü ve “terfilerinin imzasına engel olarak gösterilen yakalama emrinin artık olmadığı” gerekçesiyle bu 3 düzey subay AYİM’ye (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) “yürütmenin durdurulması” davası açıyorlar.
Böylece “bir üst rütbeye terfi ettirilmemek işleminin iptalini” hedefliyorlar.
AYİM Başbakanlık’tan, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıklarından savunmalarını alıyor.
Sonuçta 3 subayın başvurularını haklı bularak yürütmeyi durduruyor.
Ancak...
Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı AYİM’ye yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması için başvuruyorlar.
AYİM bu başvuruları reddediyor.
Buraya kadar her şey “hukuk yollarında kazasız” ilerliyor.
Artık 2 general ve 1 amiralin terfileri önünde hukuk engeli kalmamıştır.
Ne var ki bu aşamada hukuk bulvarında trafik karışır.
2 general ve 1 amiral için terfi yerine tam tersi Başbakanlık, Milli Savunma ve İçişleri bakanlıklarından, Genelkurmay’a birer yazı gönderilerek o 3 üst düzey subayın emeklilik işlemlerine ilişkin belgeler isteniyor.
Neden emeklilik?
Belli değil.
Genelkurmay Başkanlığı ise “emeklilik belgelerinin” değil “2 general ve 1 amiral için yürütmeyi durdurma kararı gereğince terfi ve işlemlerinin yapılması amacıyla evrakın gönderildiği” cevabını veriyor.
Bunun üzerine Başbakanlık AYİM’ye ikinci kez başvuruyor ve “yürütmenin durdurulması kararının durdurulmasını” istiyor.
Ve AYİM de ikinci kez Başbakanlık başvurusunu geri çeviriyor.
Artık terfi ve tayinlerin yapılması gereği vurgulanmıştır.
Ama...
Bu kez de Askeri Personel Kanunu Madde 65’in verdiği yetkiyle İçişleri Bakanı, Jandarma Tümgeneral Helvacıoğlu’nu, Milli Savunma Bakanı ise Tümgeneral Kaya ve Tuğamiral Gavremoğlu’nu “boşa” aldıklarını Genelkurmay’a bildiriyorlar.
Ya... AYİM olayı esastan inceleyerek önümüzdeki günlerde 2 general ve amiral için “terfi ve tayinlerinin yapılması” kararı verirse?
Bu da hukuki...
Sonuç... “Hukuk hukuka karşı...”
Siyasetin de, iktidarın da, askerin de yıprandığı bir süreç.

Haberin Devamı

Hukukun gölge boksu

DÜĞME MESELESİ
Bu köşede “NATO’nun füze kalkanı için boşuna düğme tartışmaları yapıldığını” yazmıştım.
“Düğme müğme yok” demiştim.
Gerçekten, söz gelişi İran bir füze fırlatırsa, “bunu vuralım mı, vurmayalım mı” diye NATO üyesi ülkelerin toplanıp tartışacakları zaman yoktur.
Karar, ilke olarak NATO tarafından alınır, düşman füzenin radarlar tarafından saptanmasını izleyen birkaç dakika içinde, daha dikey konumda ilerlerken, kalkanın savunma füzeleri otomatik olarak ateşlendiği bir entegre sistem devreye girer.
Sistemin bilgisayar programları bu yapılanmaya göre daha önceden yazılmış olur.
Kimsenin düğmeye basmak ya da basmamak gibi bir yetkisi olamaz.
Peki hiç mi “düğme” kullanılmaz?
Elbette kullanılır...
Örneğin...
İsrail’in Golan tepelerinde kurduğu sistemi yerinde gördüm.
Havan topu ya da basit roketler atıldığında bu sistem birkaç saniyede atışın yapıldığı yeri koordinatlarıyla belirliyor ve karşı atışı yapacak sisteme bildiriyordu, sistem o koordinatlardaki hedefi yok edecek ateşleme için anında hazır oluyordu.
Ancak, saldırıyı yapanlar genellikle, BM kampları duvar kenarlarını seçtikleri ve kamplardaki kadın ve çocukları canlı kalkan yaptıkları için son karar bir “özel eğitimli üst düzey subaya” bırakılmıştı.
Gerekli gördüğünde düğmeye o basıyordu. Fotoğrafta gördüğünüz sakallı İsrail subayı işte o düğmeye basmış olan adamdır.
Fakat...
Havan mermisi ya da omuzdan atılan rokete karşı “düğme” olur da, gereğinde nükleer başlık da taşıyabilecek füzeye karşı NATO kalkanı savunma füzelerine “düğme müğme” olmaz.