Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Bir uzmanın şu saptaması çok önemli:
"1994 krizi, mali kesimde başlamıştı... Sanayi ve ticareti etkileyerek krize sokmuştu.
Şimdi ise...
Kriz, ticaret ve sanayii vurdu.
Mali krize dönüşmekte.
Bundan önceki krizde, ekonominin reel kesimi sağlam olduğu için, finansal önlemlerle ve fedakarlıkla aşabilmiştik.
Bir antibiyotik yeterli olmuştu.
Bu kez...
Ekonominin üreten reel kesimi hasta.
Tıpkı kanserli dokular gibi, sektörden sektöre atlayarak metastas yapıyor.
Sonunda, mali piyasayı ve bankaları vurmaya başladı.
Artık...
Kemoterapi lazım.
Işın tedavisi lazım.
Çok ağır fatura ödeyeceğiz."


Önce reel kesim...
Yıllarca şöyle bir söylem, Türkiye'nin ninnisi oldu:
"Ekonomik kriz nerede?
İstanbul'un restoranları, Boğaz'ın, Topkapı'nın meyhaneleri dolu.
Akmerkez'de, Nişantaşı'nda, cirolar tavan yapmakta.
Hava parası için, yüzbinlerce mark - dolar ödeniyor.
Otomobil, peynir ekmek gibi satılıyor.
Kayıtlı ihracata, bir o kadar da kayıtsız olanı, bavul ticaretini ekleyin.
Felaket tellallığının gereği yok."
Gerçekten de, bu manzaralar doğruydu.
Başka yörelerin yoksulluk görüntüleri ise, ekonominin baş aşağı gitmekte oluşu değil, sosyal politikaların yanlışlığıydı.
Şimdi...
Artık, bu ninni de söylenemez.
Boğaz'ın, masaları her zaman dolu olan bazı meyhaneleri vardır... Tenha.
Restoranlara gelince...
Masalar, çoğunda boş.
Akmerkez ve Sultanhamam, ekonominin nabzı ve kalbidir.
İkisi de tekliyor.
Akmerkez en varlıklı kesimin alışveriş yeri.
Talep kırılması olmayan bir müşteri kitlesi var.
O nedenle....
Düşük düzeyde de olsa, hala iş yapıyor.
Akmerkez'de eskisi gibi iyi iş yapmayı sürdüren yerler, en üst kattaki sinemalar ve fast food denilen çeşitli yiyeceklerin satıldığı restoranlar, kafeler ve büfeler.
Hava parası, artık telafuz bile edilmiyor.
Buna karşın...
Sultanhamam neredeyse durmuş bulunmakta.
Bavul ticareti ise, İTO'nun tahminlerine göre, 2 yıl önceki 9 milyar dolarlık hacimden, 5 milyar dolara düşmek üzere.
Otomobil ve gayrimenkul satışları, adeta bıçakla kesilmiş.

Bankalar, müşterileri olan reel kesim için kaygıları nedeniyle, bir tür sıkıyönetim uygulamaya başladılar.
Önce...
Kredileri - çok sağlam müşteriler dışında - kıstılar.
Ardından da, - neredeyse - kestiler.
İkinci adım...
Bankaların vadesi gelsin ya da gelmesin, müşterilerindeki kredi alacaklarına tahsile yönelmeleri oldu.
Bir yandan satışları düşen ve stoka çalışan, gelir payplaynı boşalan sanayici, öte yandan da, ödeme planını bozmak ve vadesi gelmemiş kredilerini kapatmak zorunda bırakıldı.
Üstelik...
Borcuna en sadık Anadolu tüccarı dahi, giderek artan kötü örneklere bakarak, aldığı malın parasını ödememeye başlamıştı.

Bankalar, bu arada, kendi aralarındaki kredi hatlarını da dondurdular.
Dış bankalardan önce ise, Türkiye hazinesine sonra da bankalara krediler kısıldı.
Daha evvel büyük krediler almış bulunan bankalar, bunları karşılamak için dolar bazında, bazen yüzde 30'a kadar tırmanan faizler ödemeye başladılar.
Ayrıca...
Hükümet te, enflasyonu düşük tutmak için, dolar karşısında, TL değerini baskı altına almıştı.
Bu uygulama, Türkiye'nin ihracatını ve ihracata dayalı üretim potansiyelini düşürdü.
Fabrikalar üretim yavaşlatıyorlar.
Tatile giriyorlar.
Yüzbinlerce işçinin ilişiği kesilmekte.
Ve...
Kriz, hızını almış değil.
Henüz dibe vurmadı.
Daha başlardayız.
Neler olabileceğini düşünmek bile dehşet veriyor.
Türkiye'nin en köklü orta büyüklükteki firmaları, batmaktalar.
Herkes, gardını almış, gemisini kurtarma çabasında.

Bu fırtınanın gelmekte olduğu belliydi.
Kriz yönetimi ile önlemler alınmalıydı.
Örneğin...
Özal, enflasyonu düşürmek için, iç talebi aşağıya çekmişti ama döviz kurlarını yükselterek ekonomiyi dışa yönlendirmişti.
Kaliteli ve yüksek üretim gerçekleşmişti.
Durgunluk aşılmıştı.
İş alanları yaratılmıştı.
Bunlar 1998'de yapılmadı.
Üstelik...
Savurgan uygulamalar da görüldü.
Örneğin...
Dünyada buğdayın tonu 100 dolarken, toprak mahsulleri 200 dolardan alım yaptı.
Böyle yanlışlarla, enflasyon alevlerinin üzerine benzin döküldü.
Oysa...
Bu hükümet, harikulade bir şansa sahipti.
Dolar fiyatları, varili 18 dolardan, 8 dolara düşmüştü.
Satınalma gücü hesabıyla, 1973 fiyatıdır bu.
Yani OPEC kurulmadan önceki fiyatlar.
Eğer, petrol fiyatları bu tarihi düşüşü yapmasaydı, Türkiye'de enflasyon yüzde 100'ün üzerinde olurdu.
Hükümet arayışları, bu çerçevenin içinde ve gerçekçi olmalıdır.




Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr