Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Brüksel'de AB Nezdindeki Büyükelçimiz Nihat Akyol'a dün TV röportajı sonrasında gazeteciler soruyorlar:
"Türkiye, AB'nin beklediği küçük jesti yapacak mı?"
Nihat Akyol, "ne küçüğü" diyor.
"Türkiye, AB'ye büyük jest yapıyor. 1997 Lüksemburg Zirvesi'ndeki o çok ağır ifadelerden sonra Türkiye, hala AB'ye tam üyelik adaylığını kabul ediyorsa, bu çok büyük bir iyi niyet jestidir."
Akyol'un bu sözleri, gece boyu Avrupa TV'lerinde yayınlandı.
Gerçekten...
Türkiye, büyük bir olgunluk ve sağduyu gösterdi.
"AB tutku değil" diyerek başını, "AB amaçtır" söylemi ile de dümeni doğru tuttu.

Milliyet'in katkısı

Dün sabah, Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu, sadece Türk gazetecileriyle yaptığı söyleşiye, elinde Milliyet Gazetesi'nin kupürünü ve tercümesini sallayarak girdi.
Bizim yazı işleri sabah toplantısına katılan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dünkü Milliyet'te yayınlanan sözlerini "çok olumlu bulduğunu" söyledi.
"Sayın Cem'in 'Ege konularında AB'nin kuralları var, bu kurallara uyacağımızı beyan etmekteyiz' demesini selamlıyoruz. Bu bağlayıcı bir açıklamadır. Helsinki'deki karara olumlu etkileri olacaktır" dedi.
Eğer Milliyet, bu çok kritik kavşakta Türkiye'ye tarihi bir katkıda bulunabilmişse mutluyuz.
Dileriz ki arkası gelir.

Adres

Fakat...
Hiçbir şey, beklendiği kadar kötü olmadığı gibi, sanıldığı kadar iyi de değildir.
Nitekim...
Cem'in söylemi, Papandreu tarafından "bağlayıcı teminat" gibi adlandırılarak, Helsinki öncesi AB'nin diğer 14 ülkesine, "Türkiye, bildiride bazı kayıtlara, koşullara angaje" mesajı verilmekte.
Bütün mesele, Türkiye'nin "Ajanda 2000'de yer alan iki ülke arasında anlaşmazlıkların, gereğinde Lahey Uluslararası Adalet Divanı'nda çözümünü kabul ettiğinin" bildiride yer alması.
Gerçi Türkiye, Ajanda 2000 ile aynı paralelde.
Ama...
Ajanda 2000 "tarafların ikili müzakereler yapmaları ve ancak çözüme ulaşamamaları halinde dosyaları Lahey'e götürmelerini" öngörmekte.
Böyle bir müzakerenin ise Lahey'e gitmeden önce kaç yıl süreceği belli değildir.

Ada muhabbeti

Papandreu'nun ikinci saptaması ise Kıbrıs ile AB'ye tam üyelik görüşmelerinin "iç siyaset sorunlarını çözmek" şartı kaldırılarak hemen başlamasıdır.
İç siyaset sorunu... Yani KKTC.
Bu sorun çözülmeden, Kıbrıs'ın tam üyeliği, AB üyelerinin çoğuna göre adanın ikiye bölünmesini kabul etmektir. Kıbrıs'ı da içine alan AB'nin, Türkiye ile ihtilaflı sınır komşusu haline gelmesidir.
Fransa ve Almanya, buna kesinlikle karşı.
İngiltere ise dansediyor.
Fransa, Helsinki'ye belki bir ara formül üretecek.
"AB adayı olmayan bir ülkenin, bir başka aday ülkenin üyeliğini engelleyemeyeceği" söylemini biraz daha aşan bir formül...
Şifreyi çözelim.
Aday olmayan ülke Türkiye... Üyeliğini engelleyemeyeceği bir diğer aday ülke Kıbrıs.
Atina
hükümeti, Helsinki Bildirisi'ne bu konuda AB'nin güvencesinin eklenmesini de istiyor.
Tam üyelik için müzakerenin başlaması değil, üyeliğin gerçekleşme aşamasında KKTC sorununun çözülmesini kabul ettirme kulisini yapmakta.

Aklın yolu

Papandreu'nun sözleri üzerine, Cem'e TV canlı yayınında yorumu soruldu.
Cem, "böylesine duyarlı bir dönemde, Papandreu'ya medya aracılığıyla cevap vermeyeceğini" söyledi.
Polemiklerden uzak kaldı.
Papandreu'nun "Helsinki'de elde edilecek olumlu sonucun şerefi, Cem'e ait olacaktır" sözlerine ise teşekkür etmekle yetindi.
La Fontaine'in masalındaki karga gibi tatlı bir söz üzerine ağzındaki peyniri düşürmedi.
İhtiyatlı iyimserliğini rezervleriyle sürdürdü.
Son söz...
"Atina'daki gazetecilere, daha bir gün öncesine kadar 'her şey yüzde 50, yüzde 50' diyen hükümet çevreleri, 'ibre hafifçe EVET'e doğru yöneldi' demeye başladılar.


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr