Erkeklerin gözdesi.Daniel Auteuil ise "şeytan tüyü" olan adam. Birbirine yakın gözler, çarpık kartal burun, ince uzun bir yüz. Kadınlara göre "yakışıklı değil ama fazlası var". Onu tanımlamak için "Santorini Adasının karanlık sulara inen uçurumu gibi" çekiyor diye satırlar okumuştum. Bu ikisinin görüntüleri ve oyunlarıyla harmanladıkları İhtirasın Bedeli (le prix du desir) filmi, gerçekten "hiç bitmesin" isteğiyle izleniyor.Konusu, daha önceleri Jeremy İrons ve Julliette Binocheun bir filmini anımsatıyor. Jeremy Irons, o filmde bir diplomattır. Oğlunun nişanlısını oynayan Julliette Binoche ile sevişmektedir. Ve bir gün oğlu ansızın kapıyı açar. Yakalanırlar. Oğlu şaşkınlıktan geri geri yürür ve iki kat aşağıdaki apartman girişine düşer, ölür.Jeremy Irons, bu skandal üzerine dışişleri bakanlığından istifa etmek zorunda kalır. Karısı tarafından da terk edilir.Tanrının damı olarak anılan Tibette Budistlerle günah çıkararak yaşamını yapayalnız sürdürür. Yunan asıllı Anna Mouglalis, yılın - belki de - en güzeli... Açık ela gözleri, uzun boyu, kestane renkli saçları, ravioli dolgunu vücuduyla "yüksek gerilim hattı" gibi çarpıcı. Bu filmde Daniel Auteuil, kitapları rekor satışlar yapan bir yazardır. O da üvey oğlunun nişanlısı genç manken Anna Mouglalis ile yasak aşk yaşamaya başlar. Gençler evlendikten sonra da bu ilişki sürer. Devamı çok daha ilginç. Görmenizi öneririm.Filmde beni en çok etkileyen görüntülerden biri de, Daniel Auteuilin orman içindeki çalışma eviydi. Yeşillikler, çiçekler ortasındaki bu ahşap orman evi, bana, "yazı mabedi" gibi göründü. Harflerle sevişerek ibadete sunduğu mutlak sessizlik güzeldi. Yazmaya başlamadan önce, sık sık Anna Mouglalisin ziyaretleriyle hoş bir terapi yaptığını da eklemeliyim. Yasak aşk Bazı kitaplar vardır, onları okurken araya hiçbir şeyin girmesini istemem. Çalan telefon, davetsiz bir konuk nedeniyle ara veriş, beni sayfalardan ayırdığı için öfkelenirim. Elimde gene öyle bir kitap var. Altan Öymenin "Değişim Yılları"* ... Öymen, İhtirasın Bedelindeki yazar Daniel Auteuili çağrıştırdı. Televizyondaki söyleşi programlarımın çalışma arkadaşı Aslı Öymene sordum:"Baban bu kitabı yazarken nasıl çalıştı?"Anlatırken, o da ben de gülüyorduk. "Zekeriyaköydeki evde bütün odalar babamın çalışma odalarıydı. Her yerde onun kitapları, fişler, açık sayfalara kulaklar, notlar... Yemek masasına da yayılmıştı. Bazen orada yazıyordu, kahve çay istemek daha kolay oluyordiyordu.."Dahası var. "Altlı üstlü oturduğumuz apartmanda durum daha da vahimdi. Babam kitapları ve notlarıyla mutfaktaki masayı bile işgal etmişti. Annem son derece titiz ve düzenlidir. Ama bu defa sesini çıkarmadı. Galiba kitap söz konusu olduğu için..."Altan Ağabeyi, gazeteciliğimin ilk yılında üniversite öğrencisi bir muhabirken tanımıştım. ULUS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeniydi. Onu sık sık bir elinde kalem, diğer elinin parmakları, dağınık saçlarının arasında... Uzun toplantı masasına eğilmiş, yazısını yazarken görürdüm. Masanın üzerinde, gazeteler, kitaplar yığın yığın olurdu. Yıllar sonra, Milliyette buluştuk. Odalarımız yan yanaydı. Gene manzara oydu. "İyi iş böyle çıkar. Gazeteci masası eczane masası değildir" derdim kendi kendime...Gerçekten de, Aslı Öymenin anlattığı görüntüde, yazılan DEĞİŞİM YILLARI tam "iyi" iş olmuş. Bir devir, o süreci belirleyen tüm sosyal, siyasal anlatımlar, belgeler, fotoğraflar, Öymenin kişisel izlenimleri ile yansıtılmış. Binlerce, belki on binlerce kaynak, belge, fotoğraf iki evi istila etmeden bu denli dolu, özgün, kompakt bir yapıt ortaya çıkarılamazdı. Her sayfa bu bağlamda bir tiyatro sahnesi gibi işlenmiş. Zaten çok satanlar listesinin başına geçip yerleşti bile.Bu yapıtın ilham veren kadın başoyuncusu Aysel Öymeni de anmalıyız.*Doğan Kitapçılık A.Ş. Ekim 2004. g.civaoglu@milliyet.com.tr Değişim yılları