Başbakan Ahmet Davutoğlu seçim kampanyasını “istikrar” ekseninde yürütüyor.
“AK Parti’nin alternatifi CHP, MHP, HDP değil.
Hiçbiri tek başına iktidar olamaz.
2002 öncesi Türkiye’nin eğreti koalisyonlar yıllarına dönmek felaket olur” diye sesleniyor.
Seçmenin önüne “ya istikrar ya koalisyonlar kaosu” seçeneklerini koyuyor.
Gerçekten derme çatma ortaklarının birbiriyle itiştiği, didiştiği koalisyonlar ve bunun sonucu kaçınılmaz görünen ekonomik krizler toplum için travmadır.
.......................
Türkiye özelinde değil dünya demokrasiler genelinde bakarsak “istikrarın” sadece tek parti iktidarlarına mahsus olmadığı görülür.
2 büyük partinin koalisyon hükümeti Almanya’yı ne siyaset kilitlenmesine, ne hükümet ortakları arasında didişmeye, ne ekonomik krize götürdü.
Demek “koalisyon hükümetleri umacı” değil.
Aslında “istikrar” kavramı yanlış algılanıyor.
Önemli olan “yönetimin değişmezliği” değil.
“Yönetenler değişse de devletin istikrarının sürmesidir.”
Yönetimlerde hesap verebilirlik...
Yürütme, yargı, yasama erklerinin ayrılığı ve birinin diğeri ya da diğerleri üzerinde hakimiyet kuramaması.
Yetkilerin ve sorumlulukların kesin çizgilerle belirlenmesi...
Devletten bağımsız “dördüncü erk” medyanın tam özgürlüğü...
Vatandaşların korku duymadan yaşama hakkı, inançlara, alt kimliklere eşitlik ve saygı.
Bağımsız ya da muhtar kurumların üzerinde iktidar baskı ve gölgesinin olmaması.
Seçimle gelip, seçimle gitmenin içtenlikle kabullenilmesi.
İktidara yakınlığın “bal tutan parmaklar” üretmemesi... Eşit ve tam rekabet.
Yani...
Demokrasinin bütün kurumları ve kurallarının işlediği bir anayasal düzen.
Bunlar olursa ister “tek parti iktidarı” ister “koalisyon hükümetleri” olsun fark etmez.
Sistem tıkır tıkır işler.
Vatandaş hangi siyasi görüşte olursa olsun “insan haysiyetine ve onuruna yaraşır” bir yaşam sürdürür.
Yarınlarına güvenle bakar.
Evet...
“İstikrar” budur.
Yoksa hep aynı parti, hep aynı lider, hep aynı yöneticiler başta kalırsa ama yönetilenlerin yarısı hatta iktidardan yana olmayan yarıdan fazlası güvende değilse, bunun adı “istikrar” olmaz.
Sadece birilerinin hep başta kalmasını ifade eder.
Bir İtalyan dostum “ülkesinde hükümetlerin, koalisyonların sık sık değiştiğini ama devlet çarklarının muntazaman çalışmayı sürdürdüğünü” söyledi.
“İstikrar budur” dedi.
Katılıyorum.
.........................
Tabii köklü demokrasiler için geçerli bir istikrar tanımı bu.
Türkiye üzerinde ne yazık ki bu “aslolan istikrarı” düşünmek mümkün değil.
Çünkü...
Türkiye tipi demokrasi projelerinde “istikrar” sağlam temelde yükselen erkler ayrılığı ve özgür medya kolonlarında değil en üst katta oturanların değişmezliğinde yapılanmış.
“Aman çatıda itiş kakış olmasın, başımızın üzerinde taşıdıklarımız değişmesin” zihniyetinin adı “istikrar” oluyor.
Böylece de sağlam kolonlar değil başlarımıza “taşıma” yükü biniyor.