Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Bu Anayasa, çağdaş bir demokrasi için dar. Modası geçmiş... Yıpranmış... Değişmesi lazım.
Bu kesin bir gerçek.
Ancak bu Anayasa’yla, yeni Anayasa ya da Anayasa değişiklikleri mümkün değil.
Bu da bir başka gerçek.
İktidar partisinin Meclis’teki çoğunluğu tek başına yeni Anayasa ya da Anayasa maddelerinde değişiklik yapacak “nitelikli çoğunluğa” sahip değil.
Gene de yeni Anayasa ya da Anayasa maddelerinde değişiklikleri Meclis’ten geçirebilir fakat “referanduma” götürmek zorundadır.
Referandum sandıkları kuruluncaya kadar Anayasa Mahkemesi “iptal giyotinini” çalıştırır.
O halde meclis aritmetiği iktidara geçit vermiyor.
Peki partiler arası uzlaşmayla “yeni Anayasa” yapılamaz mı?
Hiç değilse Anayasa maddelerinde basıncı atacak madde değişikliklerine gidilemez mi?
Teorik olarak bu elbette mümkün.
Ne var ki “iktidar” ile “muhalefetin” ve daha da önemlisi “çağdaş demokrasinin gerekleri” uzlaşma ortak paydası oluşturamayacak kadar farklı.
Şöyle ki:
‘- İktidar partisi Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısını arttırmak ve üyelerin bir kısmının Meclis tarafından seçilmesini sağlamak istiyor... Böylece Meclis’te çoğunluğa sahip iktidar partisi kendi seçeceği yeni hâkimlerle Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluğu kendi etki alanına geçirecektir.
Muhalefetin bunu kabul etmesi mümkün değil.
- İktidar partisi HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) için de aynı sonucu alacağı yeni bir düzenleme istiyor. Yani HSYK üye sayısının artması ve bir kısmının iktidar partisinin çoğunlukta olduğu Meclis tarafından seçilmesi.
Hâkimler ve savcıların tayin-terfi gücünü böylece ele geçirmek hedefine odaklanmış görünüyor.
- Siyasi partilerin kapatılması için dava açma yetkisinin Yargıtay Başsavcısı’ndan alınarak bir heyete verilmesi ve Meclis kararının zorunluluğu...‘
Bunları muhalefet partisinin kabul etmesi ve destek vermesi beklenemez.
“Yasama” gücüne egemen olan çoğunluğa sahip iktidar partisi, yürütmeyi de elinde tutarken bu düzenlemelerle zaten bir tarafından paçasını kaptığı yasamayı da tam saha prese almış olacak.
Belki bugünün muhalefet partileri mutlak Meclis çoğunluğuyla iktidarda olsalardı gönüllerinden böyle “ballı” düzenlemeler geçebilirdi.
Kim bilir?

Haberin Devamı

Üzerinden atlananlar
Anayasa değişikliğinde siyasi partilerin de masaya yatırılması gerekir.
Her birinin lideri “seçilmiş kraldır.”
Mutlak “üstün” iradeye sahiptir.
İstemediği örgütü fesheder.
Seçilecek milletvekillerini, listelerde seçilebilecek yerlere lider koyar.
Parti organlarını o belirler, onun belirlediği kongre üyeleri formalite olarak seçer.
Parti eğer iktidar partisiyse bu “arşa yükselen” muhteşem bir kudrete dönüşür.
Meclis çoğunluğuna egemendir.
“Sözü kanundur.”
“Yürütme” gücünün yani hükümetin ve ona bağlı devlet bürokrasisinin “hakim-i mutlakı”dır.
Adalet Bakanı’na bağlı Adalet Müfettişleri’nin ipi bağımsız olması gereken yargının üzerinde sallanır.
Çağdaş bir Anayasa bütün bunları engellemelidir.
Ama hangi muhalefet partisinin lideri “seçilmiş kral” tahtının altına muz kabuğu koyar?
Velev ki hiç iktidar olma umudu bile yoksa, kendi coğrafyasındaki egemenliğini neden mayınlasın?
Anayasa değişikliği için her maddede anlaşsalar bile iktidar ve muhalefet liderleri kendi partilerindeki mutlak egemenliklerine kısıtlama getirecek bir maddeye “evet” demezler.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel -bir başka nedenle söylemiş olsa bile- “tapulu arazime gecekondu yaptırmam” dememiş miydi?
Öyle görünüyor ki demokrasinin “asker vesayeti renkleri” süratle “degrade” oluyor.
Ama...
Sivil vesayet sorunları kalıcı görünüyor.
Ne ilginçtir ki...
“Sivil vesayet” söylemine sadece Başbakan Erdoğan tepki göstermekte.
Oysa demokrasi üzerindeki “sivil vesayet” sadece iktidarı değil, diğer siyasi partileri de kapsıyor.
Daha da genişletelim...
Hiçbirinin gönlünün köşesinden “seçim barajını yüzde 5’e düşürmek” geçmiyor.
Neden?
Demokrasinin temel kuralı “bütün görüşlerin parlamentoya yansıması” değil mi?
Oysa...
Bu kuralı hayata geçirmek liderlerin kendi kraliyet topraklarından parselleri gözden çıkarmak olur.
Örneğin “Kürt açılımı” yapılırken “BDP’ye verilen oyların ziyan olmadan parlamentoya yansıması” gibi çok önemli ve yararlı bir katkının demokrasiden esirgenmesi nasıl izah edilir?