Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Malum hikâyedir, “imam ve cemaat...” “İmam işerse, cemaat s..ar...”
Van’da Deniz Baykal’a yumurta...
Samsun’da Ahmet Türk’e, Kayseri’de Bakan Taner Yıldız’a yumruklar...
Elbette bunları kınıyoruz.
Ama...
Sokakta bunlar olurken acaba rol modelleri olarak kamuoyunda hangi görüntüler var?
Meclis’te de yumruklar uçuşuyor.
Tehditler savruluyor...
Meclis Başkanı kendisini tehdit ettiği iddiasıyla milletvekiline sesleniyor:
“Beni tehdit mi ediyorsun, beni öldürtecek misin, beni vurdurtacak mısın?”
Yukarıdakilerden manzaralar bu olursa aşağıdakilere yansımalar doğal.
Burada Ahmet Türk’ün yumruklu saldırı sonrası yaptığı açıklamadaki sağduyusuna işaret etmekte fayda var.
Tahrikten kaçınmaya özen gösteren, intikamcı duyguları ve tepkileri önleyen konuşması örnek oluşturmalı.

Haberin Devamı
İmam ve cemaat

Gerçi Ahmet Türk’ü yeterince korumadıkları yargısıyla PKK, Samsun’da iki polisimizi şehit ederek güya tepki koydu.
Bir amaçları da tepki psikolojisi oluşturarak Türkiye’yi daha da germekti.
İlerleyen günlerde Ahmet Türk’ün “yatıştırıcı ve olgun” söylemleri bu kundakçılığın patlamalara dönüşmelerini önledi.
Ancak siyasette gerginliklerin, çatışmaların, kavgaların topluma dalga dalga olumsuz elektrik yaymakta olduğu da bir gerçek.
Kavga kültürünü yaşayan ve yayan siyaset “iç barıştan” dem vururken inandırıcı olamıyor.
Daha anayasa değişikliği paketi görüşmelerinin başındayız.
İlerleyen haftalarda ve özellikle “referandum” sürecinde tansiyonu daha da yükseleceğinin işaretleridir Meclis kavgaları...
Tam ve kesin bir kamplaşmaya doğru gidişin kaygı verici psikolojisi çöküyor bu toprakların üzerine...
Yazının başındaki “imam” ve “cemaat” için bir söylem daha:
“İmamın söylediğini yap, yaptığını yapma...”
İyisi budur.
.............................
Not: İmam yurttaşlarımız alınmasınlar. Burada sadece halk diline yerleşmiş iki söylemi yansıttım. Aslında anlatmak istediğim, onlar değil, en büyük cemaat olarak Türkiye insanına imamlık etmeye soyunan siyaset erbabıdır.

HAŞİM KILIÇ’I DİNLERKEN

İmam ve cemaat

Yıllar önceydi...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı seçilmesi için dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ağırlık koymuştu.
Gölge Başbakan gibi anılan, dönemin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın makam odasındaydık.
Ankara kulisinin nabzını tutuyorduk.
Haşim Kılıç’ın Anaysa Mahkemesi Başkanı seçilmesinin “laik” kesimde kaygılar yarattığı konuşuluyordu.
Hüsamettin Özkan’ın -açıkça değil ama- konuşmasından aldığımız izlenim Sezer’in “Cumhurbaşkanı seçilmem halinde Haşim Kılıç başkan olmayacak” güvencesini vermiş olduğuydu.
İlerleyen yıllarda Kılıç başkan oldu ama gösterdiği performans çoğu kez daha önce duyulan kaygılara “tekzip” gibiydi.
Özellikle şu son anayasa değişiklik paketi ortaya çıktığından bu yana yaptığı konuşmalar hukuk devleti ve çağdaş demokrasi için önemli örnekler sunmakta.
Önce “Sonunda Anayasa Mahkemesi’ne gelecek, değişiklikler yapmayın” çağrısı yankılandı.
Dün de önemli mesajlar verdi.
Örneğin...
‘- Yargıyı bağımsızlaştırmak ve siyasi etki dışına çıkarmak isterken değişikliklerin yargıyı bağımlı ve siyaset etki alanına çeker nitelikte olmaması.
- Çoğulcu demokratik rejimde “bir sayı fazla ise hepsi benim” biçimindeki sayısal üstünlük anlayışının yanlışlığı.
- Anayasaların yasalaşma yönteminin de demokratik rejime uygun olması... Farklılıkların aynı ortak paydada bütünleştiği toplumsal ana sözleşmenin Anayasa olduğu...
- Halk hangi mahkemeye kimin kaç üye seçeceğiyle değil adaletle ilgilidir.
- Yargıç ve savcıların farklı yargı derneklerine üye olmaları ve kamplaşmanın yanlışlığı...’
.............................
Bana göre en önemli cümlesi şu:
“Yargıda bağımsızlık ve tarafsızlık adına yaşanan tüm olumsuzlukların kaynağında insanı ve ona bağlı niteliklerini buluyoruz.”
Bu teşhis gerçeğin kalbine uzanmaktır.
Reformlar, anayasalar, binalar...
Yargı sorunu sadece bunlarla çözülemez.
İnsan malzemesine yatırım en önemlisidir. Elbette yargıç ve savcılarımızın tümüne saygım var. Nasıl da zor şartlarda görev yaptıklarını biliyorum, deneyimlerine ve bilgilerine güveniyorum; ancak gene de onların daha da gelişmeleri için devletin kaynak sağlaması gerek.
Sadece yargıda değil toplumun bütün organizmalarında temel sorun insan malzemesine yatırımdır.
Bu teşhise öylesine inanırım ki “Medyada 10 yıllardır, binaya, rotatife, elektronik sisteme, yeni teknolojilere akan kaynakların hiç değilse yüzde 25’i meslektaşlarımızın kalite donanımına ayrılsa bambaşka bir medya oluşur” söylemini paylaşıyorum.