Wall Street Journal'da çıkan şu satırların altı çizilerek düşünülmelidir:
"Arjantin'de hurdaya dönen ekonomi treni tüyler ürpertici haldeyse, o zaman ABD'nin neden en hayati müttefiki Türkiye'yi aynı raya ittiği sorgulanmalıdır."
ABD'de yayımlanan gazeteler için şöyle bir sıralamayı tekrarlayayım:
Washington Post'u "ülkeyi biz yönetmeliyiz" diye düşünenler okur.
New York Times'ı "ülkeyi yönettiğini sananlar" okur.
Wall Street Journal'ı ABD'yi "asıl idare edenler" okur.
Bu bakımdan orada yazılanlar ağırlıklıdır.
Özellikle Kemal Derviş'ten IMF'ye yeni niyet mektubu bağlamında, önemi daha da günceldir.
Makalede, Arjantin'in de IMF'nin her dediğini yaptığına, hatta bir ara bazı iyi işaretler alındığına değiniliyor "ama sonunda duvara tosladı" deniliyor. "Türkiye ekonomisinin son zamanlarda yansıtmaya başladığı iyileşme belirtileri için aldanmamak gereği vurgulanarak, Türkiye IMF kotasının yüzde 1500'ü gibi çok yüksek katkıyla sadece zaman satın almıştır, ekonomik gelişmeyi değil... Yakın gelecekte olmasa bile Arjantin'in yazgısı Türkiye'yi de beklemekte" mesajı veriliyor.
Makalede "Türkiye'nin ABD için çok büyük önemi" birkaç kez tekrarlanıyor.
Makaleye göre, ABD, Türkiye'ye kotasız ve gümrüksüz olarak pazarlarını açmalı, Türkiye'nin ekonomisini üretir hale getirmelidir. Yardımlar bu amaca dönük olmalıdır. Ve Türkiye de tıpkı Rusya gibi mümkün olan en kısa sürede IMF'den kurtulmalıdır.
Makalede şöyle bir de soru var:
"ABD kendisini önerilmesine rağmen asla yapmadıklarını, IMF dayatması olarak Türkiye'nin yapmasını nasıl isteyebiliyor?"
Bu satırlardaki alarma gözler kapatılamaz... Kulaklar tıkanamaz.
Çünkü rakamlar daha büyük ve de Türkiye'nin stratejik önemi çok başka olsa bile... Arjantin gibi Türkiye de 6 aylık periyotlarla IMF'den ek katkı çizgisine girmiştir.
Üreten ekonomiye geçilemezse, bankalar sistemi bunu sağlayacak yapılanmayı gerçekleştiremezse, o çizgi, Arjantin'de olduğu gibi "kısır döngü" haline gelir.
Buna karşılık...
Türkiye'ye uygulanan kur sistemi başta olmak üzere bir dizi farklılık ise uyarıdaki şiddetin abartılı olduğu izlenimini veriyor.
Ecevit'in bu gezisinde başarı işareti "Türkiye'nin yazgısının IMF'ye bırakılmayacak kadar ciddi olduğunun" vurgulanmasıdır.
Başkan Bush, Türkiye'nin stratejik dostluğunu siyasal açıdan döne döne tekrarlamıştır ama ekonomide de stratejik dostluğu gündeme taşımıştır.
Ortak Ekonomik Kurul'un, hayata geçirilmesi ve şubatta ilk toplantısını yaparak çalışmaya başlıyacak olması, Türkiye için gezinin "yekün çizgisi" olarak görülmeldir.
Yukarıdaki satırlarda Wall Street'in önerdiği gibi Türkiye ekonomisini üreten, satan, yabancı sermaye çeken hale getirmek bu kurulun misyonudur.
ABD'de iki şey iyi bilinmeli:
1- Komisyon kurmak, işi komisyona havale ederek uyutmak değildir. Yapılacak çalışmanın, doğru zamanda, doğru kişiler ve kurumlar tarafından en verimli şekilde gerçekleşmesi yöntemidir.
Bu kurulu iyi ve süratli çalıştırmak, bizim tarafın işi komisyona havale alışkanlığını bırakmasına bağldır.
2- ABD'de kota kaldırmak, vergi indirmek Beyaz Saray'dan emirle olmaz. Kongre'de bütün çıkar grupları, Rumve Ermeni lobileri, sendikalar, bölgelerini kollayan senatörlerle oluşan labirenti geçmek hiç de kolay değildir. Bu ortak kurul kör uçuşu değil, bilinçli rehberlik hizmeti verecektir.
Son söz...
Eğer ABD'nin - zamanla değişebilecek - stratejik desteğiyle IMF'den pompalanan paraların rehavetine girersek, ekonomiyi ayağa kaldıramazsak bunun banka hortumculuğundan farkı olmaz. Sonu acı gelir.