Abdullah Öcalan, İmralı’dan Türkiye siyasetine bir kez daha “Ben varım. Kürt sorununda çözümler benden geçer” mesajını verdi.
Kapatılan DTP’nin Eşbaşkanı Ahmet Türk, dün Türkiye gündemine damgasını vuran açıklamasında, “İmralı’nın belirleyici olduğunun” altını çizdi.
Kapatılan DTP milletvekilleri adına “Parlamentodan istifa etmemek, Barış ve Demokrasi Partisi çatısının altında siyaseti sürdürmek kararı alındı” dedi.
“Bu kararın alınmasında tabanın, her görüşten sivil toplum örgütlerinin, yazarların etkilerinin olduğunu” söyledi.
Ve İmralı’nın anahtar işlevini “Sayın Öcalan da avukatlarıyla görüşerek milletvekillerimizin istifa etmemesini uygun gördüğünü bildirdi” ifadesini vurguladı.
Öcalan faktörü apaçık ortada.
Bu kez “olumlu” sonuç verdi.
Ama...
“İstifa etmeyin, Ankara’ya dönün” dediği gibi, bir bakarsınız “İstifa edin” moduna da geçirebilir İmralı elinin altındaki şalteri...
Daha önce Habur Sınır Kapısı’ndan PKK giysileriyle giriş yapanlar “Abdullah Öcalan’ın isteği üzerine geldiklerini” söylemişlerdi.
Aradan birkaç gün geçti.
Apo’dan avukatları aracılığıyla “Bu kez artık dönüş yapılmayacak. Ne dağdan, ne Mahmur Kampı’ndan, ne de Avrupa’dan” duyurusu yapıldı.
Şalteri o açmış, o kapatmış görüntüsü çiziliyordu.
Yani...
Abdullah Öcalan “açılım” sürecinde “kendisinin yok sayılamayacağını” böyle belirleyici tavırlarla göstermek stratejisini izliyor.
Pamuk ipliği Bu manzarada bir soru:
Abdullah Öcalan, “İstifadan vazgeçin” mesajını göndermeseydi, kapatılan DTP milletvekilleri “sine-i millete dönmek kararında gene de ısrarlı olurlar mıydı?”
Bunun cevabı önemlidir.
Çünkü...
Kapatılan DTP milletvekilleri üzerinde müthiş bir baskı oluşmuştu, DTP’nin tabanı, barolar, diğer meslek örgütleri, konuya duyarlı ve saygın sivil toplum örgütleri, akil adamlar, saygın kalemler, siyasi partilerin çoğunluğu “Karardan vazgeçin” baskısını kurmuşlardı.
DTP “Siyasi seçeneği ortadan kaldırırsanız, dağı ve silahı tek yol haline getirmiş olursunuz.
Akacak kanların sorumlusu olursunuz” sorgulamalarıyla çizilen tarih köşesine sıkışmıştı.
Bu pencereden bakılırsa “Abdullah Öcalan istedi ve istifadan vazgeçtiler” yorumu yüzeyde kalır.
Belki de...
Bütün koşullar, kapatılan DTP milletvekillerini “istifadan vazgeçmeye” itiyordu.
O rüzgârlar İmralı’ya da esti.
Abdullah Öcalan “rüzgâra karşı yürümemek gerektiğini” sezdi.
Bu yorum ise siyaseti Öcalan’ın değil, değişen Türkiye koşullarının belirlediğini düşündürtüyor.
Bundan önce kapatılan DEP milletvekilleri Meclis’ten alınıp hapishaneye gönderilirken böyle bir kamuoyu oluşumu yaşanmamıştı.
Türkiye insanı, Türkü ve Kürdüyle artık kanın durmasını istiyor.
Barış ve demokrasi kanallarının açık kalmasına önem veriyor.
Dağlarda, sokaklarda silahla değil, insan haklarının, özgürlüğün, birlikte yaşama kültürünün meşru zeminlerde yapılanması gerektiğine inanıyor.
Biz bu sorunu kendi aramızda kucaklaşarak aşarız.