Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Cıvaoğlu

PARİS'in banliyö diye anılan çevre köylerinden biri...
"Güvenlik" nedeniyle adını yazmıyorum.
İran devriminin ilk Cumhurbaşkanı Beni Sadr orada bir şato yavrusunda sürgün.
Şah'ı deviren hareketin ikinci adamı...


Birinci adam Humeyni'nin, adeta eliyle yeni kurulan Cumhuriyet'in başına getirdiği ve neredeyse halkın ittifak oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen adam.
Şimdi, korkuyor.
Bu sürgün şatosu, Mollalar'dan gelebilecek suikast girişimine karşı, müthiş bir koruma altında.
Beni Sadr'la konuşmak için çok zorlu bir güvenlik sürecini geçmek gerekiyor.
Önce, bizim Tahran'ın ajanları değil, gerçek profesyonel gazeteciler olduğumuza dair, Fransız medyasının itibarlı mensupları güvence verdiler.
Sonra, bizimle beraber bulunacak herkesin isim listesi ve pasaportlarımızla gelmemiz istendi.
Şatonun dışından, bütünü gösteren ya da adresi belli edecek görüntüler alınmayacaktı.
Adres yayınlanmayacaktı.
Sadr'ın görevlilerinin de isimleri ve yüzleri yayınlanmayacaktı.
Beni Sadr'ın ikametine verilen şato yavrusuna yaklaştığımızda, giderek sıklaşan polisler gördük. Çevre, kontrol altındaydı.
Şatoya giriş, demir kapılar ve demir parmaklıklarla, yüksek duvarlarla engellenmişti. İçerisi de polis kaynıyordu.

Beni Sadr ile ikinci katta, yeşilliklere bakan bir salonda karşı karşıya konuşuyoruz.
İlk sözü şöyle:
"Bulabilecekleri ilk fırsatta beni öldürecekler."
Beni Sadr, Ortadoğu'
da gördüğümüz politikacı tiplerinin genel dış görünüşüne sahip.
İnce de olsa bıyıkları var. Lacivert, iyi dikilmiş bir kostüm giymiş. İslami Siyaset yapan diğer liderler gibi o da, yakasını kapattığı bir beyaz gömlekle yetinmiş... O da kravat takmamış. Ayağında beyaz çoraplar ve siyah makosen...
Ufku süzerek... Kelimeleri tane tane seçerek... Ağır ağır konuşuyor.
Beni Sadr'a sordum:
"Siz, böylesine korktuğunuz rejimle ve kişilerle birlikte, omuz omuza Şah'a karşı mücadele etmiştiniz. Şah'ı onlarla birlikte devirdiniz. Sonra gene onlarla birlikte İran Cumhuriyeti'ni kurdunuz. Onlar sizi, en güvenilir kişi olarak İran Devrimi'nin ilk Cumhurbaşkanı yaptılar. İmam Humeyni'nin sağ koluydunuz. Hatta ondan da öte... Peki, ilişkileriniz bu hale nasıl geldi?"
Yanıtı şöyle oldu:
"Devrimi, demokrasi için gerçekleştirmiştik. Benim için İslam dini demokratiktir. Ben de demokratik olarak seçildim. Fakat, Mollalar bunu kabul edemediler.
Ordu cephede savaşırken, ülkenin güvenliğini sağlayan pastallar, yani sivil devrim muhafızları, meydanı boş bulmuşlardı. Onları kullanarak darbe yaptılar. Yönetimi ele geçirdiler. Beni indirdiler. Kaçmak zorunda kaldım. Beni kaçıran 35 subayı öldürdüler."
Sorumu açtım:
"Yollarınız nasıl ayrıldı?"
Sadr
anlattı:
"Devrimi halk gerçekleştirdi.
Solcular, ılımlı sağcılar, hepimiz...
Humeyni, önceleri Paris'teyken ve İran'a geldiği ilk zamanlar, bunu kabul etmiş gibi görünüyordu. Hatta açıkça söylüyordu.
Fakat sonraları vazgeçti.
Kudreti kendinde toplayan İslami iddialar ortaya attı. Mollalar kuvvetlendiler. Yollarımız ayrıldı."

Beni Sadr, "oysa, Şah'ı deviren kitle hareketinin kalbi, sağdan çok soldaydı. Sosyal adalet isteniyordu. Ama, sonra, sol da, ılımlı sağ da yok edildi. Mollalar egemen oldular" diyor.
Yani... Sadr'a göre "Mollalar, siyasal İslam'ın sonunda egemen olması için, demokrasi isteyen diğer güçleri, sol ve merkez sağ aydınları kullanmışlar. Bir bakıma onların sırtına binmişler. Sonra... Hedefe varıldığında, bertaraf edilmişler."
Demokrasinin ve demokratların, demokrasiyi yok etmek isteyen güçler tarafından kullanılışının, düşündürücü bir örneğini çiziyor Sadr.
Ancak Sadr, bir başka olguya daha işaret ediyor:
"O zaman ayaklananların lokomotifi ve kalbi solcular, merkez sağ aydınlar olsa da, sokağa taşan kitlelerin çoğunluğu, özgürlüğün ve demokrasinin ne olduğunu bilmiyordu.
Oysa şimdi... Yıllar içinde, İran halkı özgürlüğü ve demokrasinin ne olduğunu öğrenmeye başladı. Şimdi bunları istiyor.
O nedenle İran, koyu bir baskı rejimi altında görünse de, demokrasiye artık daha yakın."
Tabii bu, Beni Sadr'ın teorisi de olabilir... Gerçek de...
Zaman, hangisinin doğru olduğunu gösterecektir.

Beni Sadr, çok sıkı güvenlik önlemleri altında, sık sık Avrupa'nın diğer şehirlerine giderek, konferanslar veriyor. Açık oturumlara katılıyor.
Dergilere, gazetelere yazıyor. Kitapları yayınlanıyor.
Bana imzalayarak verdiği KURAN VE İNSAN HAKLARI, bunlardan biri. Fransızcadan başka dillerde de yayınlanmış.
Beni Sadr, Paris - Sorbonne'den ekonomi ve sosyoloji diplomalarına sahip. Ama İslam ilminde de derinleşmiş.
Beni Sadr'a göre "İslam'la demokrasi örtüşmektedir. Kuran, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden daha geniş ve derin olarak İNSAN HAKLARINI düzenlemiş.
İslam'da şiddet kesinlikle yok. Kimsenin dinine ve inancına baskı yapılamaz.
Ayrıca... Devlet yönetimiyle din ayrıdır. Ayrı kalmalıdır."
Yani Beni Sadr, laisizmi savunuyor. "Devletin dini olmaz" diyor.
O da dinin (İslam'ın) Allah'ın yarattığı en yüce varlık olan insanlar için olduğu" görüşünde.
Bunları kutsal kitabımız Kuran'dan, Peygamberimizin hadislerinden ve daha sonraki uygulamalardan örneklerle kanıtlıyor. Teori oluşturuyor.
"İslam'ı sömüren politikacılar, sözde din adamları ve onların güdümündeki teröristler nedeniyle, İslam'la şiddet arasında bağlantı olduğu izlenimini veren örnekleri" kaygıyla eleştiriyor.
Beni Sadr, bu konularda tutarlı görünse de... Hala bizim Refah Partisi'nin Milli Görüş programını hatırlatan saplantılar içinde.
Faizsiz bir düzen... Batı kurumlarını reddeden... İslam'ın kendine özgü yapılanması içinde bir ada gibi kalsa da, ekonominin ve devletin başarılı olacağına inanan bir düş gezgini hali var.
Politika yapmaya yöneldiği kitlenin ve ülkenin dini motiflerinden kendini soyutlayamıyor.
Bu akşamki DURUM programında (Kanal D 22.45) Beni Sadr'la görüşmemizden ilginç kesitler sunacağım.