Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

IŞİD’in “hilafet” kurumunu geri getirmek ve bir de “halife” ilan etmek tavrı dünyada ve özellikle İslam aleminde tepkiyle karşılandı.
“Tehlikenin büyüklüğüne” kanıt olarak gösterildi.
Aslında...
Olay IŞİD’in “ihtiras ufuklarını” göstermek bakımından önemsenebilir.
Ama...
Bütün İslam aleminin kabul edebileceği bir “halife”nin IŞİD içinden çıkması mümkün değil.
Son ve -tek- kabul edilen halife Osmanlı’nındı.
Tarih 18 Kasım 1922 Türkiye Büyük Millet Meclisi Veliaht Abdülmecid Efendi’yi “halife” seçti.
Hiçbir devlet sıfatı, statüsü, iktidarı olmayan “dini” liderdi.
Olayı hatırlamakta yarar var.
İlber Ortaylı anlatıyor: (*)
........................
1300 yıl sonra, bütün milleti temsil eden şura helifeyi seçiyordu.
Bu İslam’ın ilk yüzyılında “Haricilerin” önerdiği sistemin garip ve değişik şartlar altında gerçekleşmesiydi adeta.
Bu halifenin siyasi iktidarı yoktu.
Halifenin tahta çıkışı bir Osmanlı hükümdarlarından farklıydı; Eyüp Sultan Camii’nde kılıç kuşanma (yani geleneksel bir nevi taç giyme) töreni yapılmadı.
Halife, seleflerinin sarayın da ikamet ediyordu.
“Cuma selamlığı” törenleri bile yapılmaktaydı.
Ama..
Bu Cuma törenleri Ankara’da hoş karşılanmıyordu.
Ömrü uzun olmayacaktı.
Bununla beraber Mısır “Ezher uleması” ve “Hint Müslümanları Hilafet Komitesi” bu seçimi onayladıklarını bildirdiler.
Ayrıca...
Kırım’dan gelen bir heyet, “Rusya Müslümanları Kongresi” adına da “Cuma namazı hutbesi” için halifeye müracaat etti, yani onu tanıdı.
Tarihteki Abbasi halifelerinin son zamanlarında Mısır’da Memluk hanedanıyla ilişkileri gibiydi Ankara’yla ilişkileri.
Sonraları adalet bakanı olan İslam alimi İzmir milletvekili Seyid Bey “Hilafet kurumunun İslam itikadıyla bağlantısı olmadığını” savunmuştur.
“Hilafet dini değil, dünyevi ve siyasi bir kurumdur” gerekçesiyle “Meclis’te hilafetin kaldırılması gerektiğini” savunmuştur.
Cumhuriyet rejimi hilafeti siyasi iktidardan koparmıştı ve şimdi bu siyasi iktidarsızlık nedeniyle (teoriye uygun olarak) hilafeti ilga ve hanedanı yurtdışına sürme kararı alındı.
.......................
5 Mart 1924 sabahının ilk saatlerinde son halife Abdülmecid ve ailesi 37 şehzade (imparatorluk prensi), 42 sultan (imparatorluk prensesi), 27 kadın efendi ve şehzade eşi (bu grup istekleriyle ayrılıyordu) dönüş vizesi olmayan pasaportlarla, Çatalca İstasyonu’ndan yurdu terk ediyordu.
Son halifenin naaşı 10 yıl kadar Paris Camii’nde gömülü kaldı.
30 Mart 1954’te Medine’ye Cennet Baki Mezarlığı’na nakledildi. (Vahabilerin zihniyeti dolayısıyla baş taşı ve yapılı kabri yoktur.)
.......................
1926’da hilafetin kaldırılması sonrasında başta son halife Abdülmecit olmak üzere bu kararın kabul edilmeyeceğini açıklayanlar olmuştu.
Kahire ve Mekke’de konferanslar toplanarak yeni bir yöntemle halifelik kurumunun yeniden oluşması yolunda çabalar vardı.
“Tek aileye münhasır olmamak ve tek devlete ait olmamak, her defasında İslam devletleri tarafından seçilmek” şartıyla Atatürk’de buna “yeşil ışık” yakmıştır. (Nutuk)
Atatürk’ün yukarıdaki sözleri işte bu nedenledir.
O çabalar hiçbir zaman sonuca varmak bir yana yaklaşamadığı içindir ki daha sonraki İslam kongrelerinde “halife”lik yerine daha kurumsal bir yapılanma öngörülmüştü.
Yıllar içinde bu fikir olgunlaşmıştı.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da Genel Sekreterliğini uzun süre yürüttüğü İKT (İslam Konferansı Teşkilatı) kurulmuştur.
.......................
Varlığı bile resmen tanınmamış IŞİD’in halifesini 100 yıl aradan sonra 57 İslam devletinin kabul etmesi mümkün mü?
.......................
(*) İmparatorluğun Son Nefesi- İlber Ortaylı- Timaş Yayınları- Mart 2014