Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İsmail Cem Ödülleri...


İsmail Cem’i hep birlikte alkışlayarak andık...


İsmail Cem Ödülleri...


İpek Cem Taha ve Prof. Dr. Mustafa Akaydın


BAZI isimler vardır ki onların önüne “sevgili” veya “değerli” gibi sıfatlara gerek yoktur.
Sadece ve yalın olarak yazılan ismi, bunları ve daha pek çok “artı”yı kucaklar.
İsmail Cem onlardan biridir...
Antalya Belediyesi’nin işbirliğiyle AKSAV (Antalya Kültür ve Sanat Vakfı) “İsmail Cem Televizyon Ödülleri” adını verdiği bir etkinlik düzenledi.
Televizyonun “en”lerine ödüller verildi.
Neden İsmail Cem?
O Türkiye’de televizyonculuğun devrimini yapmıştı.
Televizyonu, asık suratlı devlet yayıncılığının paslı kalıplarından kurtarmıştı.
Naklen maç yayınları, diziler, Eurovision yarışması onun döneminin başlattığı güzelliklerdir.
Tarafsız yayın konusunda öylesine duyarlıydı ki bu yüzden onu köşe yazarlığından alıp TRT Genel Müdürlüğü’ne getirten dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile arası açılmıştı.

Garda bakan karşıladı
Oysa Ecevit TRT’deki görevine başlamak üzere İstanbul’dan Ankara’ya trenle gelen İsmail Cem’i, Bakan Orhan Birgit’e garda karşılatmıştı.
Herhalde cumhuriyet tarihinde bir bakanın, genel müdürü garda karşılaması bir ilktir.
Başka örneğin oluştuğunu sanmıyorum.
Fakat bunların hiçbiri İsmail Cem’in vakur tevazuunu bozamadı.
İşini ciddiyetle, zarafetle ve başarıyla yaptı.
Antalya Büyükşehir Belediyesi ve AKSAV‘ı, her yıl tekrarlanarak geleneksel bir prestij ödülü olmasını amaçladıkları, bu etkinlik nedeniyle kutluyorum.
Cuma gecesi Antalya Belediyesi’nin Mardan Palace’taki davetinde bu etkinliğe omuz verenlere plaket dağıtıldı.
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, İsmail Cem’in kızı İpek Cem Taha birer konuşma yaptılar.

Cem’le İsviçre dağlarında
Benim de kürsüden İsmail Cem’i -yakın dostu- olarak anlatmam programlanmıştı.
Zevktir, onurdur...
Cem’le birlikte çalıştık.
GÜNEŞ’i kurarken İsviçre dağlarında karlarla çevrili Dolder Otel’e çekilmiştik.
Santrale “kimseyi bağlamayın” dedik.
1 hafta boyunca GÜNEŞ projesini oluşturduk.
GÜNEŞ çıktığı günden itibaren birinciydi.
İlk yayın gecesi sabaha karşı uyuklamayıp ayakta kalan sadece ikimizdik.
Tüm baskılar tamamlanmıştı zaten sabah 7.30 da İstanbul’da ve Türkiye’nin bütün satış noktalarında gazete “yok” satıyordu.
Acele yeni baskılar yaptık.
İsmail Cem’in yüzünde çiçekler açıyordu.

Efsane gibi
Cem’i önceleri eşim Canan’dan dinlerdim. İkisi de Lozan Üniversitesi’nden...
Türk gençleri genellikle akşamüstleri göl kıyısında bir kafede buluşurlar.
Arada bir aralarında şöyle konuşmalar geçermiş:
“Bir de İsmail Cem varmış. Ancak hiç görmedik. Fakülteyi 3 yılda bitirip Türkiye’ye dönmüş...”
Sonra İsmail Cem gazeteci olarak karşımıza çıktı.
İlk olarak haftalık gazete yayımladı.
Ardından köşe yazılarıyla dikkati çekti.
Dipnotlarıyla referanslar yazı köklerinin derinlerde olduğunu gösteriyordu.
Türkiye’nin sosyolojik, siyasal ve ekonomik altyapısını Osmanlı temelleriyle kitaplaştırdı.
Gazeteciler sendikasını yönetti.
TRT Genel Müdürlüğü ve GÜNEŞ sürecinden sonra politikaya girmeye karar verdi.
İlk adımını gene iddiayla attı.
“Kurultayda Genel Başkanlığa adaylığını koydu.”
Milletvekilliği ve bakanlıkları...
Hükümette ilk yer alacağı sabahın gecesinde telefonda bana “Dışişleri Bakanlığı, olmazsa Kültür Bakanlığı... Tercihim bunlar. Başka bakanlık önerirlerse kabul etmem” demişti.
Kültür Bakanı oldu. Başarılıydı...
Dışişleri Bakanlığı’na da damgasını vurdu.
Entelektüel birikimiyle büyük saygı gördü, küresel siyaset arenasında önemli dostluklar kazandı.
Fotoğraf ustasıydı, sergilediği fotoğraflardan bir albüm basılmıştı.
Yabancı bakanlarla temasları öncesinde bu albümler ve yazdığı kitaplar daha karşılaşma öncesi onun ağırlığını hissediyorlardı.
Cem yaşamımda tanıdığım sözüne sadık, güvenilir çok az dosttan biridir.
Ve noktayı şöyle koyayım.
İsmail Cem’i aramızdan alan akciğer kanseri bana göre sigaradan değil kahırdan... “Siyaset-ihanet” kahrı.
O üzüntü Cem’in bağışıklık sistemini çok aşağılara çekti diye düşünüyorum.
Üzerine ışık yağsın...


GÜLBEN’DEN “ÇOCUKLAR GÜLSÜN DİYE...”
İsmail Cem Ödülleri...

Gülben Ergen ve Ahmet Hakan “iki oscar ödüllü” olarak ŞEFFAF ODA’nın konukları...
İnternetteki twitter katılımcılarının -şu satırlar yazılıncaya kadar- 35 bini Gülben Ergen’i, 25 bini de Ahmet Hakan’ı takip ediyor.
Bu bağlamda twitter dostlarına Nazlı Ilıcak’ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak ve sanatçı Meyra evlerinde bir yemek düzenlemişler.
Gülben’e ve Ahmet’e ödül vermişler.
Daha çok takip edilen olsa da Ahmet Hakan’ın yazılarının lezzetini daha da aşan twitter notları çok konuşuluyor.
İroni dozajına lezzet freni yapmıyor.
İkisinin katıldığı bir sosyal sorumluluk projesi ŞEFFAF ODA’da konuk olmalarının ortak paydası.
Muş’un bir köy okulunu donattılar.
Fotokopi makinesi, bilgisayar, kitap ve diğer araç gereç, kırtasiye...
Gülben ayrıca kendi deyimiyle “kiracı” değil, “ev sahibi” olduğu bir başka sosyal sorumluluk projesini gerçekleştiriyor.
Şimdiye kadar bu tür projelerde “kiracı” yani sadece katılımcıydı.
Kendi imzasını attığı “Çocuklar Gülsün Diye” adlı projesinde ise “ev sahibi...”
6 köye 6 anaokulu ve servis aracı.
Bu araçlardan ilköğretim öğrencileri de yararlanacak.
Gülben, üniversitelere gidiyor, bu kampanyayı tanıtıyor.
Gençler duvarları boyamayı, inşaatlarda çalışmayı, malzemelerin ulaşımını sağlamayı üstlenmek istiyormuş.
İşadamlarına da sesleniyor Gülben:
Onlar da birer, ikişer anaokulu finansmanını üstlenmeliler.
Topu topu 120’şer metre karelik basit binalar bunlar.
Ahmet Hakan “Gülben’in bu girişimindeki doğal ve içten tavrını desteklediğini” söylüyor.
“Gösteriş ve vitrin yapmıyor” diyor.
Bu söyleşinin elbette keyifli dakikaları da çok...
Örneğin...
Ahmet Hakan’ın “seçici hafızası...”
Neden “zekâ ölçümü” yaptırmadığı...
Kadınlar üzerindeki karizmatik etkisinin analizi için söyledikleri...
Ve elbette Gülben’den şarkılar...
“Bu su hiç durmaz” şarkısını Ahmet hakan istedi.
Ben de “Hasankeyf’i kurtarma etkinliklerinin simgesi olsun, baraj kurulmasın, su hiç durmasın” dedim.
Son not...
Program su gibi aktı.