VİZYONDA “Issız adam...” gerçek yaşamda “işsiz adam...”
Ekonomide bütün laf köpürtmelerinin ötesinde temel gösterge “işsizlik” oranıdır.
Yüzde 12’yi aşan ve katlanarak büyüyen işsizlik oranı, krizin “değerek, teğet mi” yoksa “delerek” mi geçtiğini ortaya koyuyor.
Hangisinin doğru olduğunu AKP, kapı önüne konulmuş işsizlere sorsun...
Onların ve çocuklarının yürekleri altın gibi ama ne yazık ki tuttukları altın olmuyor. Altın suyuna batarak doğmuş değiller.
Grafikte işsizlik çizgisi her ay yüzde 0,5 yükselerek Şubat 2009’a gelmiş.
Seçim ekonomisinin kazık fren yapacağı, 30 Mart’tan sonra daha da dramatik ivmeler kazanacağı görünüyor.
Devlet yönetmek “öngörmek sanatıdır”, krizin fırtına gibi gelmekte olduğunu algılama fakirliği daha da vahim mesafelere savrulmuştur.
Önce “bizi etkilemez...”
Sonra “teğet geçer gider...”
Oysa “delip” geçiyor.
İSMAİL CEM 69 YAŞINDA
PAZAR akşamı İsmail Cem’in 69. doğum günüydü.
Cem’in dostları bir araya geldik.
Onu andık...
Eşi Elçin, kızı İpek ve oğlu Kerim, Milli Reasürans’ın zemin katındaki konferans salonunda bu anma gününü düzenlemişler.
Cem’e Kültür Bakanlığı’nı devreden Ercan Karakaş, Cem’in Kültür Bakanlığı müsteşarı Prof. Emre Kongar, Cem’in Dışişleri Bakanı iken en yakınında olan Emekli Büyükelçi Yaman Başkurt birer konuşma yaptılar.(Yaman Başkurt, Cem’i foto muhabiri olarak gazeteciliğe başlatan, Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Cevat Fehmi Başkurt’un oğludur.)
Cem’in gazetecilik yaşamından izlenimler için de benim konuşmam istenmişti.
Aynı gün önce gazetecilikteki ustam Metin Toker odaklı Şeffaf Oda, ardından sevgili İsmail Cem için konuşma yapmak hiç de kolay değildi.
Bir dizi ortak anımızı salondaki “Cem dostlarıyla” paylaştım. Anlatamadığım ve içimde kalan iki anımı daha yansıtayım:
Cem, fotoğraf ustasıdır. İmzalayarak bana verdiği iki fotoğrafına gözüm gibi özen gösteririm.
Biri Bebek’ten çektiği “Sis altındaki İstanbul Boğazı” görüntüsüdür. Bana “Rakı kadehinden Boğaz” diye yorumlamıştı.
Diğeri ise geç saatlere kadar çalıştığımız bir yaz gecesi yazı makinemin önünde çektiği fotoğrafımdı.
Onun Dışişleri Bakanlığı döneminde, Birleşmiş Milletler Nezdindeki Türkiye Büyükelçisiyle, New York’ta laflıyorduk, İsmail Cem fotoğraflarından oluşan bir albümü gösterdi.
Şöyle dedi:
“Sayın bakan resmi bir geziye çıkmadan önce o ülkenin dışişleri bakanı ve başbakanına bu albümü gönderiyoruz.
İnan ki tahmin edilemeyecek kadar olumlu etki yapıyor. İsmail Cem Bey’in sanatçı ve gazeteci yönü, yani sıradan siyasetçinin ötesindeki derinliği fark atıyor.”
Bizleri ve onu yürekten alkışlayanları izlerken Cem’in o yarı mahcup ve bilgece ama alçakgönüllü gülümseyişini görür gibiydim...
Cem’in “veda” şiiri ve yaşamını gösteren kısa filmdeki el sallayarak vedası ile biten “son” nasıl da acı vericiydi.