Yapmıştım. Frederic Mitterrand, eski Fransa Cumhurbaşkanı Francois Mitterrand'ın yeğenidir. Fransız TV'lerinde yayımlanan Le Cercle des Art (Sanat Çevresi) adlı programı tutulmuştur. Saygın yeri vardır.
İşte onun tanımı:
"Bu yüzyılda olabilecek en çekici güçlü liderdi.
İki savaş arasındaki otoriter rejimlerin çok farklı olduğu bir dünyada, diğerlerinden çok farklıydı. Diğerleri gibi küresel büyük felaketlere neden olmadı. Kurtarıcı oldu. Ulusunu dramlara sürüklemedi.
Halkı, Atatürk'ü sevdi. Onu kucakladı. Ardından ağladı. Hala sevgiyle anıyor. Diğerleri lanetlendi. Daha da kötüsü unutuldular. Belki bir bakıma Gandhi hala ulusunda anılıyor."
Mitterrand'ın anlatımını sürdüreyim:
Çarpıcı fizik güzelliğine ve inanılmaz etkili bakışlara sahipti. Sinema aktörü gibiydi.
Döneminin haber filmlerini izlediğiniz zaman kabartma resim gibi onun karizmatik görüntüsü öne çıkar. Yeni Türkiye'nin dünya kamuoylarında simgesi olmuştu.
Mitterrand ile devam:
Entelektüeldi.. Dünya klasiklerini okumuştu. Voltaire, Balzac, Flaubert ve diğerlerini...
Klasik müzik dinliyordu. Tarih, antropoloji, din bilimleri okuyordu.
Politikanın dışındaki alanlarda derin birikime sahipti.
İnsancıldı.
Ulusuna heykel gibi uzak durmazdı.
Seviliyordu. Güveniliyordu.
Bu da onu, takip edilmesi zorunluluk duyulan değil, arzu edilen haline getiriyordu.
Gürbüz Tüfekçi, ilginç bir araştırma yapmış; "Atatürk'ün okuduğu kitaplar, altını çizdiği satırlar, yazdığı kenar notları ve dipnotlar".
Atatürk 1800 dolaylarında kitap okumuş. 200 bin dolaylarında satır altı çizmiş. Binlerce çarpı işareti koymuş. Tek kelimelik notlar düşmüş; "ehemmiyetli..."
Cumhuriyet'i ilan ettiği yıllarda Cenevre Üniversitesi Antropoloji Profesörü Egan Peter'i okumuş. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka Türk milleti denir" söylemi, bütün kökenleri tek millette birleştirmeyi amaçlıyor.
Sözgelişi Kadim Yunan'ı, Anadolu uygarlıklarını, Mısır'ı - Uzakdoğu tarih kitaplarını (Fene Grousset), İnsanlığın Evrimi Kolektif Sentezi adlı yapıtı (Henri Berr), Hammer Tarihi'ni okumuş.
Ve genç Türkiye'nin en üst katmanını oluşturduğu Anadolu uygarlıkları görüşünü yansıtmış. Böylece Yunanistan'a "Buraya göz dikmeyin, sizden önce Eti ve Sümer uygarlıkları da vardı" mesajını veriyor.
Etibank ve Sümerbank kuruluşları, ekonomik amacın yanı sıra böyle bir siyaset mesajı.
Atatürk, Budizmi, dallarını, yogayı, agnostik yapıtları incelemiş. Dinler tarihini ve felsefesini yansıtan kitapları taramış.
Yani...
Çankaya'da rakı sohbetleri masasının ayakları kültür zeminine basmaktaydı.
Atatürk'ün altını çizip yanına çarpı işareti koyduğu birkaç satır...
"Kadın, şarkı, doğaçlama şiir, savaş, yağma, hayvancılık... Düşman saldıracak korkusuyla kara çadırda boğucu sıcakta uyuyarak geçirilen günler.
İşte bedevi yaşam.
Çölün haşin ve acımasız yaşamı değişim kabul etmez. Çöl gerçeklerini kabullenmek ya da ölmek...
Çöl öyle bir damgadır ki, yalnız bir tür insan meydana çıkarır. Yüzyıllar geçer bu türü, değişmez olarak bağrında sürdürür."
Atatürk laiklikle, Osmanlı üzerindeki bu çöl kültürü yansımalarını söküp atmak istemiştir. Değişim ve Batı uygarlığını yakalamak. Devrimlerinin amacıydı.
Galiba... Descartes'ın analiz yöntemini benimsemişti. Rene Descartes'ı çarpı işeretleri koyarak okumuş:
"1) Sadece açık gerçekleri kabul etmek 2) Sorunları olabildiğince parçalamak (analiz) 3) Düşünceleri en basitten en karmaşığa sırayla yönlendirmek, bağlantılarla hipotez yapmak 4) Çözümlenmek istenen soruyla ilgili her şeyin sayımını yapmak..."
Çölden Descartes'a Atatürk'ün yaşam izleri bir şeyleri daha iyi anlatıyor.
(1) Zeynep Göğüş de Atatürk ve Kadın Hakları konusunda konuşmuştu.