Bu sorunun cevabını Başbakan Erdoğan şöyle veriyor:"Türkiye bölgede aktif olmalıdır..." Ve gözlerimize, kulaklarımıza inanmakta çok zorlandığımız bir "alternatif tarih" izahında bulunuyor: "Irak'ta görev alsaydık, söz sahibi olurduk. Kontrolü elde tutardık. Tezkere geçseydi, PKK Kuzey Irak'ta bu kadar olamazdı. Irak'ta bu kadar kan dökülmezdi.".......................Oysa... Başbakan Erdoğan ve AKP kurmayları, tezkerenin reddedilme sürecinden sonra "bunun ne kadar doğru ve onurlu bir dış politika tavrı olduğunu, Türkiye'nin saygınlığını ve bölgede etkinliğini artırdığını" her vesileyle söylemişlerdi/vurgulamışlardı.Peki hangisi gerçek düşünceleri?.......................Tezkere olayının arkasındaki bazı gerçekler henüz yeterince açıklanmadı.Şöyle ki:1) 1 Mart tezkeresinin Meclis'ten geçmesi, AKP'nin politikasıydı.ABD'ye güvenceler verilmiş olmalıydı ki, adamlar, Irak'a karşı savaşın Türkiye'den girerek başlatılması için Mersin Limanı'nı askeri lojistik indirimi amacıyla genişlettiler, onardılar, gemilerini getirdiler, bir kısım malzemeyi karaya çıkardılar. Aylarca yığınak yaptılar.Güneydoğu'da üsler kurmak için çok sayıda taşınmaz kiraladılar, "arazi ve bina sahiplerinin fiyatları üçe dörde katladığı" yolunda medyaya yansıyan haberleri anımsayınız.Bütün bunlar Türkiye'yi yöneten hükümetten yeşil ışık yakılmasaydı ve "tezkere geçer, merak etmeyin" mesajları alınmamış olsaydı, bir yabancı devlet tarafından topraklarımızda -serbestçe- yapılabilir miydi?2) Nitekim oylamada tezkere AKP oylarıyla kabul edildi.Ancak... TBMM Başkanı Bülent Arınç, bir süre tartışılan ama sonunda kabul edilmesi zorunluluk haline gelen "Kararda vasıflı çoğunluk sağlanmış değil" iddiasında bulundu. Tezkere reddedilmiş sayıldı.3) Bu yorum, Ankara'da olduğu kadar Washington'da da "şok" etkisi yaptı.ABD, "Neredeyse Anayasa'yı değiştirecek kadar çoğunluk olmasına rağmen nasıl olur da tezkere için gerekli 'vasıflı çoğunluğu' sağlayamazsınız... Bize neden bu kadar zaman kaybettirdiniz?" diye ciddi tepki koydu.Ankara ise "bir yanlışlık olduğu, tezkerenin yeniden Meclis'e gönderileceği ve bu kez kesinlikle vasıflı çoğunluğun sağlanacağı" yolunda yeni güvence verdi.Bu arada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Londra'daydı. Onun da onayını almak üzere çaba gösterildi.Gerçekten tezkere Meclis'te yeniden oylandı. Yeterli oy sayısıyla kabul edildi.4) Ancak... Bu kısacık süreçte ABD "Irak'a Kuzey'den girmek" kararını artık değiştirmişti.Bu da Ankara'ya söylenmişti.Türkiye'ye 2 milyar dolarlık hibe de "Kuzey Irak'a silahlı kuvvet sokmamak" koşuluna bağlanmıştı.Bu nedenle Türkiye, o parayı hiçbir zaman almadı."Kuzey Irak'a girmek" konusunda elini -teoride- serbest tuttu.5) İkinci tezkerenin bir pratiği olmadı.Fakat... Washington'da, Ankara'ya karşı aldatılmış olmak psikolojisinden kaynaklanan tepkileri biraz olsun törpüledi denebilir........................."Alternatif tarih"e devam...1 Mart tezkeresi geçseydi, savaş halindeki Türkiye'de başbakan değiştirmek sakıncalı görülebilirdi. Abdullah Gül, başbakanlığı sürdürür, Erdoğan da milletvekili sıralarında oturmak zorunda kalabilirdi. Oysa... Tezkere geçmeyince Erdoğan'ın başbakanlık yolu açıldı. Yoksa 1 Mart tezkeresine taş koyan "vasıflı çoğunluk" formülü müydü Erdoğan'a başbakanlık yolunu açan? Yani 1 Mart tezkeresinin yazgısını, dış politika kaygıları değil, bu iç politika olayı mı belirlemişti? Gerekli güvencelerin oluşması koşuluyla TSK, Lübnan'daki barış gücüne katılmalıdır. Alternatif tarihin deneyimi de bunu düşündürüyor.Kuzey Irak olmadı, Lübnan'ı deneyelim..........................Not: Yıllık iznimin bir bölümü için tatile çıkıyorum. Esenlik dilerim. g.civaoglu@milliyet.com.tr Türk askeri Lübnan'da BM Barış Gücü içinde yer almalı mı?