Diyanet İşleri başkanları hâlâ şapka giymiyorlar ama Atatürk giydirtmişti işte...Öyküsü ilginç.Atatürk, uzun dönemli projelerini (kehanetlerini) Mazhar Müfit Kansuya not ettirirdi.Erzurum Kongresinin bittiği gece Mustafa Kemal, Mazhar Müfite şu satırları not ettirir..."Tarih, 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı."1- Zaferden sonra şekli hükümet, Cumhuriyet olacaktır.2- Padişahla hanedan hakkında, zaman gelince, icap eden muamele yapılacaktır.3- Tesettür kalkacaktır.4- Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.5- Latin harfleri kabul edilecektir.Kansunun elinden kalemi düşer. "Darılmayın ama paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var. Cumhuriyetin ilanına muvaffak olalım da o kadarı bile yeter" der.Şafak sökmektedir, herkes odasına gider.Aradan yıllar geçer. Cumhuriyet ilan edilir. Padişah ve hanedan gönderilir, tesettür kalkar, fes kalkar... Ve Atatürk, Kastamonudan başında şapka ve yanındaki Diyanet İşleri Başkanının da başında şapka, Ankaraya döndüğünde, TBMM önünden geçerken makam otomobilini durdurur. Çünkü kapıda Mazhar Müfit Kansuyu görmüştür. 1919da ona "hayalperestsiniz paşam" demiş olan Kansuya seslenir:"Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?" (1)Bunu neden anlattım? Az bilinen gerçeklerden biri... Atatürk, şapka devrimini Kastamonuda açıklamış. Ankaraya dönüşünde sadece kendi başında değil, Diyanet İşleri Başkanının da başında "şapka" vardır. Ön sıralardan bir öğrenci... 13 yaşlarında... Sordu:"Türkiye Başbakanı siz olsaydınız, ülkeyi nasıl yönetirdiniz?"Bu soruyu kendi kendime de çoğu kez sorduğum için cevabı hiç zorlanmadan verdim:"Atatürk benim yerimde olsaydı ne düşünürdü, ne karar verirdi, ne yapardı? Bunu araştırır ve uygulamaya koyardım."Salonda alkış koptu.Bu ne harikulade bir şey!Ölümünün üzerinden 65 yıl akmış, ilköğretim çağındaki çocuklar, ülkenin hâlâ onun ya da onun ilkeleri tarafından yönetilmesi fikrine coşkuyla katılıyorlar.Atatürkün "Cumhuriyeti gençliğe emaneti" sanki ilkelerinin kalıcılığının güvencesi. Atatürkün gençliğe hitabesi ise - tek kelimesi bile değişemez - anayasası. Anlamlı soru Yukarıdaki soru ve cevap Oğuzkaan Koleji konferans salonunda ödül törenindendi. Gençlerin oyları benim için olmuş.Soruların büyük çoğunluğu "AB/Türkiye" eksenliydi.Ancak belirli kültür düzeyine sahip yetişkinlerin irdelemeleri gibiydi. Hayret edilecek kadar sağlıklı, gerçekçi sorulardı.Aldıkları cevabı daha da açan yeni soruları, matruşka bebekleri gibi iç içeydi. Belli ki hocalarından, ailelerinden aldıkları "barutu tek atımlık kulaktan dolma" sorular değil. Atatürk, bulunduğu yükseklerden bu çocukları izleyebildiyse, herhalde gurur duyarak gülümsüyor, kendine özgü söylemiyle "aferin çocuk" diyordu. Aferin çocuk Atatürkü eleştirmek, sağın ve solun uçlarından kopuk buluşanların ortak "moda çizgisi".Onun tek bir cümlesini ya da tavrını, görüntünün donduğu bir fotoğraf karesi gibi alıp bugüne taşıyorlar... Ve bugünün mercekleri altında irdeliyor, sorguluyor, hüküm üretiyorlar. Bir tür "fotoğraf infazı..." Oysa Atatürk, bir düşünme metodu, bir zihniyet, bir felsefedir.Bir nehirdir. Hâlâ akmaktadır. Yeni coğrafyalar kazanıyor. Engeller aşıyor. Bazen hız kazanıyor, köpürüyor... Bazen yarım daireler çiziyor, bazen düz akıyor...Atatürk zamanın ve koşulların değişkenliği içinde yorumlanmalıdır. Hedefi bellidir ve nettir: "çağdaş uygarlık..." ABden müzakere tarihi alınması bile, Atatürkün uzun vadeli hedeflerinin sonucudur.Yukarılarda bir yerlerden soruyor olmalı:"Kaçıncı maddedeyiz?"......(1) Emre Kongar/Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, s: 172-173. Remzi Kitabevi. g.civaoglu@milliyet.com.tr Onu anlamak