Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bodrum’un Bitez Koyu’na bakan tepede bir kale. 10 Kasım için kaledeki direğe bir Türk bayrağı asıldı.
10 Kasım için özel...
Bodrum sonbaharını seven İstanbullu Atatürk sevdalısı bir kadın, daha aylar öncesinden “büyük bayrak” arayışına geçmişti.
İstanbul Boğazı’nın sırtlarında “büyük bayraklar” dalgalanır.
Onların Ali Koç tarafından yaptırıldığını ve astırıldığını öğrenir.
Aynı üretici firmaya “büyük ebatlı” bir bayrak ısmarlar.
Bodruma getirtir, kalenin bulunduğu AK-TUR sitesi yönetimine teslim eder.
Sonra... Gene büyük boyutlu ve uzaktan da görülebilecek bir “Atatürk posteri” yaptırtır.
Onu da getirtir ve AK-TUR yönetimine verir.
10 Kasım’da kalenin gönderinde yarıya kadar çekilmiş bu büyük bayrak dalgalanacak ve kale duvarına o Atatürk posteri asılacaktır.
Gece de, bu görüntüler ışıklandırılacaktır.
Bunların hepsi gerçekleşti.
Kadın sabah Atatürk’ün ölüm saati olan saat 9:05’te evinin müzikçalarına Atatürk’ün çok sevdiği Tosca Operası’nı koydu.
Gözleri kalenin burcundaki o büyük Türkiye bayrağı ve Atatürk posterinde, kulağı Tosca’da, saat tam 9:05, dimdik ayakta, Atatürk’ü selamladı.
Bir dakika boyunca hiç kımıldamadan...
Yüzünde buruk da olsa bir gülümseyişi vardı.
O benim âşık olduğum kadın.
Müzikçalara Atatürk’ün sevdiği Yemen Türküsü’nü veya Vardar Ovası’nı da koyabilirdi.
Ama sağlam ve yürekten Atatürkçü olan babası da, Atatürk gibi, Tosca’yı severdi.

Kadın, bayrak, poster ve Tosca


Atatürk ve Tosca
Prof. Dr. Remzi Atak anlatıyor:
Atatürk’ün çok duygulu olduğu bir akşamdı. Bir şeye içlenmiş olduğu belliydi. Tosca Operası’ndan Cavaradossi’nin ünlü aryasını çok severdi ve bana birçok kez çaldırmıştı. O gece de biliyordum ki sıra Tosca’ya da gelecek. “Hatta bir yanlış yapmayım” diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde hazır bulunduruyordum. Nihayet bana döndü, “Çal bakalım şu Tosca’yı” dedi. Ben notayı çıkarttım. “Hayır, hayır öyle değil. Notayı bırak, notasız çal.”
Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya. Henüz bir iki nota çalmıştım ki, “Hayır olmadı, bana dön, bana çal. Benim gözlerime bak öyle çal” dedi.
Masada oturuyordu. O’na döndüm ve çalmaya başladım. “Gene olmadı, bana daha yaklaş” dedi. Yaklaştım, çok yaklaştım. Belliydi ki çok uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait bir şeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu. İçinde kopan fırtınayı dindiremiyordu bir türlü... Sonunda, “Kemanın sapını omzuma dayayacaksın ve öyle çalacaksın” dedi.
Bir an için gözünüzün önüne getirin; tarihimizde yaşamış, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya “Kemanının sapını omzuma daya ve o şekilde en sevdiğim melodiyi çal” diyor. Ben de, ibadet eder gibi, huşu içinde Cavaradossi’nin aryasını çalmaya başladım. Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok anlamlı sesiyle melodiyi söylerken, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Aryayı belki on beş kez tekrarladım...
* Müzisyen Enver Kapelman’a göre, Mustafa Kemal Sofya’da askeri ataşeyken sık sık operaya giderdi.
Tosca’da oynayan sopranoya hayrandı. “Akşamları ona defalarca Tosca’dan parçalar çalardım.”