Sabancı Üniversitesi’nden açıklanan “dindarlık raporu” Türkiye’deki kafa karışıklığını yansıtmakta.
Bazı veriler “iyimserlik” veriyor...
Fakat hemen ardından karşımıza “katran karası” çıkıyor.
Misal “Devlet memurlarının ve öğrencilerin başlarını örtmelerine izin verilmelidir” diyenlerin oranı 10 yıl önce yüzde 75’miş. Bu son araştırmaya göre ise bu oran yüzde 5 azalarak yüzde 70’e düşmüş.
Demek ki türban sorunu bu kadar yıl “siyaset malzemesi” yapıldığı halde inişe geçmiş.
Dahası...
Türban takılmasına “hayır” diyenlerin oranı da yüzde 16-17 düzeyinden yüzde 23-24’e yükselmiş.
Yani kadınların örtünmesi üzerinden siyaset primi düşüşte.
Ayrıca...
“Müslümanlığın gereği olan ibadet serbestçe yerine getiriliyor mu?” sorusunun cevabı da “iyimser” yorumlara açık.
7 yıl önce toplumun yüzde 63’ü “evet”, yüzde 34’ü “hayır” demiş.
2009’da “evet” oranı yüzde 78’e çıkmış.
“Hayır” diyenler ise yüzde 19’a gerilemiş.
Yani... Kimsenin ibadetine karışan yok. Hatta “Türkiye’de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?” sorusuna “hayır” diyenlerin oranı 2002’de yüzde 56 iken şimdi yüzde 71’e yükselmiş.
Son 7 yılda Müslümanlığın yaşanmasında rahatlama olduğu izlenimine açık.
“Tabii bu iktidarla başka ne beklerdiniz?” tepkisini duyar gibiyim.
Oysa aynı araştırmaya göre, laik kesimden insanlarımızın “serbestçe yaşadıkları” yolundaki cevap oranı 7 yıl önce yüzde 79’ken bugün yüzde 86...
Sonuç dindar kesimde olduğu gibi laik kesimde de baskı azalmakta.
Buradan yakın
Araştırma International Social Survey Program (ISSP) tarafından yapılmış.
Türkiye 45 ülkeyi kapsayan bu araştırmada yer almakta.
Açıklamasını da Sabancı Üniversitesi’nden saygın bilim adamları Prof. Ali Çarkoğlu ile Prof. Ersin Kalaycı yaptılar.
Yani referans değeri olan bir uluslararası araştırma bu...
Yukarıdaki satırlarda iyimserlik veren bulgular sağlam verilere dayalı.
Peki...
Ya aynı araştırmadaki “katran karası” bulgulara ne demeli?
İşte bunlardan biri:
“Laik kesim üzerinde ibadet baskısı var” diyenlerin oranı 2006 yılında yüzde 14’müş.
3 yıl içinde “ibadet baskısı gördüğünü” söyleyen laiklerin oranı 2 katına çıkmış, yüzde 28’e tırmanmış.
Hani laik kesimde “Serbestçe yaşıyoruz” diyenlerin oranı 7 yılda yüzde 79’dan yüzde 86’ya çıkmıştı!..
Hem ibadet baskısı altında olanların oranı 3 yılda katlanıyor hem de serbestçe yaşıyoruz diyenlerin de oranı yükseliyor.
“Buyurun, buradan yakın” durumları...
Öte yandan, yukarıdaki “iyimserlik veren” bulgular demokrasinin ve özgürlüğün kalite kazandığını gösterirken, “katran karası” bulgular ise laiklerin ifade özgürlüğü konusunda sıkıntı yaşama oranını yüzde 8’den yüzde 20’ye fırlatmış.
Gerçekten toplumsal kafa karışıklığı yansıması bunlar.
Müslümanlık “Hoşgörü dinidir” deriz.
Ama bakınız nasıl bir hoşgörüdür bu!..
Türkiye insanının yarıdan fazlası “sadece tek bir dinin gerçek olduğu” görüşünde. Tabii o din de İslam dini...
45 ülkeden geri kalan 44’ünün hiçbirinde böyle bir oran yok.
Batı Avrupa ülkelerinde yüzde 20’nin bile altında.
Taraftarı olduğu partinin adayı başka bir dinden olması halinde “Oy veririm” diyenler sadece yüzde 47...
Siyasetin ötesinde “farklı dine mensup olanların kamuya açık toplantılar düzenleyerek fikirlerini anlatmasına” da toplumumuzun yüzde 59’u “hayır” diyor.
“Farklı dinden kişilerin fikirlerini anlatan kitaplar yayımlamaları” bile toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmiyor.
Nerede kaldı hoşgörü?
Osmanlı döneminde, Atatürk cumhuriyetinde farklı dinlerden olanlara hoşgörü son yıllarda geri vitese takılmış.
Oysa iletişimin böylesine yaygınlaştığı süreçte dışa dönük kültür ve hoşgörü derinlik kazanmalıydı.
“Yabancı düşmanlığı” işaretlerinin “yanlış okunmadığı” anlaşılıyor.