BUGÜN toplanacak Bakanlar Kurulu da, tıpkı 28 Şubat'takiMGK toplantısı gibi tarihi önem taşımaktadır.
Bunu - pek de bilinmeyen - bazı gerçeklerin merceği altında göstermeye çalışayım.
28 Şubat'ta başlayıp, 1 Mart'ta sona eren MGK toplantısının bildirisi, sanılanın aksine, 48 saat önceden belliydi.
Komutanlar tarafından Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, yardımcısına ve Milli Savunma Bakanı'na verilmişti.
"Askerin görüşü" buydu.
MGK'nın 9 saatlik toplantısından sonra, o metin "aynen" açıklanmıştır.
Görmesini bilen gözler için bu "süreç" çok anlamlıdır.
28 Şubat tarihli MGK'dan, 13 Mart tarihli Bakanlar Kurulu'na uzanan çizgide, bu gerçeğin damgası vardır.
Daha sonraki siyasi gelişmeler üzerinde de ipoteği olacağı seziliyor.
BU görüntü ve bu gerçek, kimilerince, ağır deyimiyle "muhtıra," daha hafifletilmiş deyimiyle "mektup" diye adlandırılmıştır.
Oysa... Hadisenin hukuk devleti içindeki yerini de belirtmeliyim.
MGK'dan 48 saat önce komutanlar tarafından Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, yardımcısına ve Milli Savunma Bakanı'na sunulan metin, bir başka açıdan bakıldığında, "ön çalışma" olarak görünür.
Tıpkı çocukların oynamaya bayıldıkları kaleydoskop'un içindeki görüntülerin değişmesi gibi...
Hani o göze tutulup çevrildikçe, içindeki renkli cam parçaları, yine içinde bulunan küçük aynalara yansıyarak, türlü geometrik şekiller alan boru biçimindeki oyuncağı anımsayınız.
İşte öyle...
O emredici gibi görünen metin, başka açıdan bakılınca birden hukuk devleti içinde meşru çalışma halini alıyor.
Çünkü...
Komutanlar, böylesine tarihi bir toplantı öncesinde sıkı bir çalışma yapmış ve görüşlerini, hazırlıklı olmaları için yazıya dökerek MGK'nın sivil kanadına sunmuş oluyorlar.
Toplantıya yardımcı olabilecek bir kılavuz çalışma.
Üstelik...
Metin, komutanların telkiniyle yapılmış ama... MGK Genel Sekreteri'nin imzasıyla sunuluyor.
Bilinen bir gerçek...
MGK toplantılarına sivil kesimin hazırlanmadan geldikleridir.
Şekil hukuku olarak, meşruiyet dışı hiçbir şey yok.
Ve...
Bütün MGK üyeleri tarafından imzalanarak kabul edilmiş.
ŞİMDİ aynı süreç, Bakanlar Kurulu aşamasındadır.
MGK toplantısından 48 saat önce verilen metin, bakalım, Bakanlar Kurulu'ndan da, "aynen" geçecek mi?
Meşruiyetin şekil unsuru sürecek mi?
Bu konuda DYP'nin epey görmüş geçirmiş erkan - ı harbinden, (kurmayından) bir gerçekçi dokundurmayı yansıtayım:
"Subayın biri, Silistre'ye tayinini istemiş.
Evrak, yanlışlıkla - Silivri'ye - diye yazılarak gelmiş.
Paşa'ya çıkmış... Yanlışlığın düzeltilmesini isteyecek olmuş. - Devletin imlası eksik. Sen de Silivri'ye gidiver evlat - cevabını almış."
Bakalım, 28 Şubat tarihli Silistre hedefi, soluğunu, RP'nin manevralarında yitirip, Silivri'de tükenecek mi?
Refah Partisi'nden izlenimler, şimdilik, "devletin imlasının, belirli limitlerden daha fazlasına yetmeyeceği" yolunda.
Ortağı DYP'ye "Silistre için ısrar etme... Silivri'ye razı ol" yanıtını verebilir.
Yahut...
Konuları sulandırmaya çalışabilir.
Örneğin...
8 yıl - kesintisiz - temel eğitim ilkesinin yerine, 5 + 3 yıllık temel eğitim ilkesini öne sürebilir.
Dış görünüş olarak ikisi de 8 yılı kapsıyor gibidir...
Ama, birincisi uygulanırsa, imam hatip okullarının orta kısımları devre dışı kalacaktır.
Fiili olarak imam hatip öğrencileri yarı yarıya azalacaktır.
İkinci formülde ise, 5 yıllık ilkokul eğitiminden sonra, 3 yıllık orta okulda imam hatip orta okullarının programına dokunulmaksızın, temel eğitim haline gelir.
Yani arada büyük fark var.
SONRA...
Sırada Kuran kurslarının, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması... İmam hatip liselerinin ihtiyaç fazlasının kapatılması ya da çok programlı liselere dönüştürülmesi var.
Hadi... Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması bir dereceye kadar RP tarafından kabul edilebilir.
Bakan Sağlam'ın RP'yi çürütmeyeceği bilinir.
Fakat, imam hatip liselerinin kapatılmasına ve hele üniversiteye öğrenci verme özelliğinin kaldırılmasına gelince...
Kıyametler kopabilir.
O işin Silivri'ye bile varmayacağını söyleyebilirim.
Çiller'in sarık harekatı, şanslı görünmüyor.
Bu harekata bir hicap giydirilirse sürpriz olmasın.