Türkiye’deki Musevi Cemaati’nin saygın isimlerinden biri aradı.
Bir gün önce İsrail’den dönmüş.
“Senin bugünkü yazında anlattıklarını yaşadım orada” dedi.
Gazze’den Hamas füzeleri fırlatıldığında radarlar bunu anında algılıyormuş.
Alarm çalmaya başlıyormuş.
Sığınaklara koşuyorlarmış.
“Tehlikenin geçtiği” anonsundan sonra hayat yeniden günlük akışında devam ediyormuş.
Yazdığımdan farklı olan durumu da söyledi.
Füzeleri havada avlayan ve infilak ettiren “Arrow” adlı İsrail yapımı füzesavar sistemi iyi çalışıyormuş.
300 dolaylarında füze atılmış.
Arrow’lar bunların -neredeyse- tamamını yakalamış.
Etkisiz hale getirmiş.
Ya İsrail topraklarına düşen ve 3 kişiyi öldüren, yaralanmalara neden olan füzeler?
Bu durum sürecin başlarında yaşanmış.
Bazı teknik ince ayarlar yapıldıktan sonra artık “Arrow kalkanı” etkinlikle koruyuculuk işlemini sürdürüyormuş.
.......................
O halde, İsrail’in kara harekatı anlamsız hale geliyor.
Başkan Obama’nın “Topraklarına ve insanlarına füzelerle saldırılan ülke, kendini korumak hakkına sahiptir” söyleminin teorik geçerliği varsa da pratiği gerçekle tam örtüşmüyor.
Fakat...
Gene de “füzesavar kalkanım var” diye üzerine sürekli füzeler fırlatılıyorsa hiçbir ülke buna sessiz kalamaz.
Özellikle demokrasilerde halkına karşı hesap verme sorumluluğu olan iktidarlar, bu tehdidi ortadan kaldırmak zorundadır.
Devletlerarası ilişkilerde “mukabele-i bilmisil” yani “aynıyla cevap” ilkesi İsrail için de geçerlidir tabii...
Aynı şey, Gazze’deki Filistinliler için de haktır.
Üstelik Gazze’de abluka altındaki halkın İsrail füzelerine karşı bir “füzesavar kalkanı” da yok.
Her gün çok sayıda insanları ölüyor, yaralanıyor.
Onların arasında günahsız çocuklar da var.
Evler yıkılıyor.
Ekmek kapısı işyerleri yok ediliyor.
Şu satırlar yazılırken iki gazetecinin de İsrail saldırısında öldükleri haberi TV ekranından veriliyordu.
........................
Kısacası kanlı bir kısır döngü bu.
Mutlaka kırılmalı.
........................
İsrailllileri ya da Filistinlileri tutanlar “duygusal” nedenlerle yakınlık hissettiklerinin yanlarında yer alıyorlar.
“Taşlaşmış” olmaktansa “duygusallık” elbette bir insanlık göstergesidir.
Ama...
İnsanlık değerleri için “duygusallık” yetmez.
“Duyarlı” olmak da gerek.
“Duyarlı insan” karşı tarafı, ötekini de algılamalıdır.
Ötekinin ölümü, yaralanması günahsız çocukların hayattan koparılması yüreğine acı vermelidir.
İsimlerin, bayrakların, dini simgelerin üzerlerini örtün.
Sınırları zihninizde silin.
Gördüklerimiz sadece birer “insan”dır.
Hepsi anadır, babadır, eştir, delikanlıdır, genç kızdır, çocuktur, bebektir.
Birinin peygamberinin Musa, diğerininki İsa, ötekinin (Hz.) Muhammed olması hepsinin ortak vasfı “insan” olmalarını değiştirmez.
Bunu özellikle siyasetçiler için yazıyorum.
Ortak vasfı insan olanlara sırf oy hesaplarıyla ölüm yağdırmak ne yazık ki politikanın küresel gerçeklerinden biri.
Gazze’de Hamas, yalnız kaldı.
FKÖ’den destek yok.
Gazze halkına vaatlerini gerçekleştiremedi.
Oyları inişte, tabanı eriyor.
Füze fırlatarak ortamın gerginleşmesi, kampların katılaşması ile tavanın da safları sıkılaştıracağı gibi bir düşünce hissedilmekte.
İsrail tarafında da aynı çarpık hesap açık seçik ortada.
Yaklaşan seçimlerde Netanyahu puanlarını yükseltmek çabasında.
İsrail, toplumunda yeniden “güvenliği ön plana çıkartan” psikoloji oluşturarak oyları toparlayacağını sanıyor.
..........................
Dekoru kan lekeleriyle oluşan kirli bir oyunun perdesi hala açık.