Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Genelkurmay Başkanı’na “memursun” demişti.
Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı tarafından Kütahyalı aleyhine dava açılmak istendi.
Ancak Adalet Bakanlığı bu başvuruyu reddetti.
“Komutanların memur statüsünün” altını çizen -duyarlı- bir karardı bu.
İki general ve bir amiralin İçişleri Bakanı Atalay ve Milli Savunma Bakanı Gönül tarafından “açığa” alınmaları da onların “memur statüsünü” vurguluyor.
Düz hukuk mantığı, yüksek bir sivil devlet memuru ile yüksek rütbeli komutanların “kanun önünde tüm vatandaşlar eşittir” ortak paydasında olmaları gerektiğini ortaya koymakta.
Komutanlar için “boşa alma” yasa maddesinin ilgili bakanlar tarafından “ilk kez” kullanılması nedeniyle esen “heyecan rüzgârı” ötesinde, hadise, yasal bir tasarruftur.
“Boşa alma” kararlarına varan süreç bunu açıkça gösteriyor.
Şöyle ki:
Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gevramoğlu Balyoz davalarının sanıklarıdır.
Haklarında 5 yılı aşan ceza istemi vardır.
Bu nedenle ağustostaki YAŞ’da (Yüksek Askeri Şûra) toplantısında Amiral Gevramoğlu, Tümgeneral Helvacıoğlu ve Gürbüzkaya’nın -Balyoz davasında sanık olmaları nedeniyle- Başbakan Erdoğan ile Savunma Bakanı Gönül tarafından imzalanmadığı için “terfileri” gerçekleşebilmiş değildir.
Ancak üçü de Genelkurmay tarafından bir üst rütbedeki görevlere “vekâleten” atanmışlardır.
Ayrıca...
Bu üç komutan, AYİM’ye (Askeri Yüksek İdari Mahkemesi) başvurarak “yürütmenin durdurulması” kararını almışlardır.
Başbakan, AYİM’ye itiraz başvurusu yapmıştır.
Ancak, AYİM bu başvuruyu reddetmiştir.
Yani...
Aralık ayında toplanacak YAŞ’ta -bir olasılıkla- terfi (rütbe) alacaklardı.
İşte bu -olası- terfilerin önünün, Jandarma Tümgeneral Helvacıoğlu’nun, İçişleri Bakanı Atalay ve Tümgeneral Gürbüzkaya ile Tuğamiral Abdullah Gevramoğlu’nun ise Savunma Bakanı Gönül tarafından “boşa alınma” kararlarıyla kesilmesi söz konusudur.
Askeri Personel Kanunu’nun 65. maddesi “üç komutanın 5 yılı aşan ceza istemiyle yargılanmakta olmaları” nedeniyle bakanlara bu “açığa alma” yetkisini veriyor.
Komutanlar “bakanların, kendilerini açığa alma kararının da iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması” için AYİM’ye dün bir kez daha başvurdular.
Hukuk maçının sonucunu belirlemek üzere top AYİM’de...
......................
Bu konuda Doğan Akın’ın T24’te yayınlanan “GENERALLER MEMUR STATÜSÜNE ÇEKİLDİ” yazısı mutlaka okunmalı.

Haberin Devamı

KANUNLARIN RUHU
Hukuk boyutunu yukarıda yansıttım.

Kanun sadece kanun değildir

Her şey demokratik hukuk devletinde olması gereken süreçte ilerliyor.
Öte yandan, bu olayın sadece “hukuk” konusu olduğu söylenemez.
Satır aralarındaki “siyaseti” de okumak gerekir.
1- Sivil iktidar hukuk çerçevesi içinde “tabu” sendromuna kapılmadan, iradesini -net- ortaya koymuştur.
2- Askerin de, sivil kamu hizmeti yapanlar gibi “memur” statüleri için içtihat oluşuyor.
3- Boşa alınan komutanlar için “yakalama” emrinin neden YAŞ toplantısına birkaç gün kala çıkarıldığı kamu vicdanı açısından cevabını arayan sorudur.
4- Askeri Personel Kanunu’nun 65. maddesi bu komutanlar için daha YAŞ toplanmadan uygulanabilirdi.
Hatta bugünlere kadar beklenmeden de bakanlar onları “boşa” alabilirlerdi.
Neden beklendi?
5- Boşa alınan komutanların, TSK’da yeniden görev alabilmeleri haklarındaki davadan beraat etmelerine bağlı.
Limit 5 yıl...
Daha ilk duruşmaları bile aralık sonunda.
Silivri’deki davaların yıllarca sürebileceği yolunda kaygılar var.
Kanun sadece kanun değildir

Yani AYİM’den sonuç alamazlarsa fiilen TSK ile ilişkileri noktalanmış olacak.
Ya yıllar sonra beraat ederlerse?
6- Süreç, pozitif hukuka uygun. Ama “kanunun ruhu” da çok önemli.
Adalet reformunun “Aşil topuğu” geciken adalettir.
Davaların süratle sonuçlanacağı devrim niteliğinde “adalet reformu” Türkiye’nin birincil sorunları arasındadır.
Sadece Silivri davaları değil, tüm yargıdaki dosyalar için yıllar yılı beklemek “hukuk devleti” ilkesiyle örtüşmüyor.
Hele...
Çok uzun süreli “tutukluluğun” fiilen “mahkûmiyete” dönüştüğü, uygulamaları adalet terazisinin hangi kefesine koyabilirsiniz?
Montesquieu’nün 1775’te yazdığı ve papalık tarafından “yasak kitaplar” listesine alınan “Kanunların Ruhu”, hukukun “başyapıtıdır.”
Hâlâ adaletin yol haritasıdır.
Ruhu koparılmış insan neyse, ruhundan yoksun bırakılmış kanun da odur...