Kar yağma olasılığı, kış koşulları ve depremzedeler için bire bir yaşanmış ve yaşanmakta olan sahneler...
Sorumlu bakandan dinliyoruz:
"İnsanlar dışarıda.Onlara başlarını sokacak bir çadır veremiyoruz.
Türkiye'de çadır stokları bitti.
Dünyada da çadır bulamıyoruz."
Çözüm üretimi
Bir bölümünü daha önce de belirttiğim bu öyküyü kısaca vurgulayarak son aşamalarını anlatmakta yarar var.Böylece dram, bütün boyutlarıyla ortaya konmuş olacaktır.
Yörenin valisi ile konuşuyoruz...
"Halkın öfkesinin sel suları gibi kabarmakta olduğunu" söylüyor.
O da çadesizlikten yakınmakta.
Akla gelen çözüm, büyük formüller üretmek.
Örneğin...
Şişme spor salonlarını derhal deprem bölgelerine göndermek.
Şu satırların yazılışından
10 gün önce, özel kesime ait belli başlı vakıf spor tesislerindeki şişme spor salonlarının derhal deprem yörelerine gönderilmesi için girişimleri yansıtmıştık.
Spor salonlarının sahipleri
"derhal" cevabını vermişlerdi.
Vali ile görüşülmüştü.
Şişme spor salonları, birkaç saat içinde sökülüp, gösterilen yere gönderilecekti.
Eğer tek kat kullanılırsa
300, ortasına ahşap bir kat eklenirse
600 kişi orada rahatlıkla barınabilirdi.
İki salon,
600 ila 1200 kişinin soğuktan, yağıştan kurtarılması demekti.
Daha sonra devreye
Spordan Sorumlu Bakan Fikret Ünlü girdi.
Türkiye'deki tüm şişme spor salonlarını deprem yörelerine göndermek üzere
Tenis Federasyonu Başkanı'na talimat verdi.
Türkiye'de
20'nin üzerinde böyle salon var.
Hepsine de kompresörle sıcak hava basılmakta.
Diğer çözümler
Ünlü ve kurmayları, dünyada bu alanda üretim yapan kuruluşlarla da temasa geçiyorlar.
Körük şeklinde açılıp kapanan ve uçak hangarı yüksekliğine dahi erişebilen şişme sistemler bulunuyor ve öneriliyor.
Ayrıca...
Her biri
20 metre uzunluğunda, 3 metre genişliğinde "sosis" diye adlandırılan,
banyo, mutfak ve
tüm olanaklara sahip küçük şişme evler de bulunuyor.
Gerekli para, deprem fonlarında yeterince bulunmakta.
Bürokrasi
Ve gelelim gene öykümüzün başına...
İsmi bende saklı olan ilin valisi ile
geride kalan çarşamba bir kez daha konuşuyoruz.
Çünkü...
İlk konuşmadan sonra aradan geçen
72 saatte, ilin
Bayındırlık Müdürü, parmağını bile kıpırdatmamış.
Şişme spor salonlarını göndermek isteyen vakfın sorumlularına
"hele bir hafta bekleyin, size şişme tesislerinizi koyabilecek bir düzlük arıyorum" demiş.
Bu sözler üzerine, şişme salonu söküp götürmekle sorumlu olan mühendisler ve tesislerin sahibi çileden çıkmışlar.
Soğuktan titreşen depremzedelerin sızısını yüreklerinde duymaktadırlar.
Vali ile tekrar temas kuruyorlar.
Bu durumu anlatıyorlar.
Kurumun patronu
"eğer gerekiyorsa, bizim mühendisler gelsinler. bir düzlük belirlesinler, beton zemin döksünler. 24 saat içinde bu işi bitirelim" diyor.
Sonuç...
Şu satırlar yazılırken, aradan gene bir haftaya yakın süre geçmiş olmasına karşın, hala tek bir salon için dahi gereken zemin hazırlanmış değildi.
Bayındırlık Müdürü, hala patinaj yapıyordu.
Vali, yüksek tansiyon hastası haline gelmişti.
Hastane
Nihayet...
Bulunan bir düzlükte, eğer araç tahsisi gerçekleşirse, beton dökme işlemine başlanacaktı.
Üstelik yeni bir tartışma daha oluşmuştu:
"Burayı depremzedelere mi verelim yoksa hastane mi yapalım?"Elbette ikisi de gerek.
Ama tartışma gereksiz.
Çünkü...
En az
20 salon, o ilin eline verilmek üzere bekletiliyor.
Yeter ki şişme spor salonlarının altına zemin betonu dökebilecek bir sorumlu bulunsun.
Dördüncü sınıf inşaat kalfası yeteneğinde bir
Bayındırlık Müdürü olsun.
Acaba o
Bayındırlık Müdürü, depremzedeler gibi evsiz kalsaydı... Barınacak bir çadır bulamasaydı gene bu kadar duyarsız olabilir miydi?
Diliyoruz ki
Bayındırlık Müdürü'ne haksızlık etmiş olmayalım.
Onu günah keçisi haline getirmeyelim.
İsmini, biraz da o nedenle
"saklı" tutuyorum.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr