Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerinden biri “laik devlet”tir.
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi henüz açıklanmadı. Belki “genişletilmiş bir şekil” yorumuna dayanacak ama asıl sorun çok daha derin, duyarlı ve önemli.
Ya Anayasa’nın devleti tanımlayan değiştirilemez/değiştirilmesi teklif edilemez temel hükümlerinden birini yok eden bir anayasa değişikliği olursa, Anayasa Mahkemesi ne yapacaktır?
Örneğin... Değiştirilemez “laik devlet” hükmünü yok eden bir anayasa değişikliği...
Anayasa Mahkemesi, açılan iptal davasını “Ben ancak şekil yönünden bakarım. Esasa giremem” kararıyla geri mi çevirecektir?
Peki... Anayasa’nın değiştirilemez/değiştirilmesi teklif edilemez hükümlerinden “laiklik” bir anayasa değişikliğiyle baypas edildiğinde bunu hangi kurum saptayacaktır, hangi kurum laikliği eski haline dönüştürecektir?
Bunun cevabı yok.
Büyük bir kanun boşluğu... Kapkara bir delik.
Mutlaka doldurulması gereken bir boşluk.
Bu yetki, açık ve kesin şekilde tanımlanarak Anayasa Mahkemesi’ne verilmelidir.
Konuyu, anayasa taslağını hazırlayan hukukçulardan Profesör Ergun Özbudun’a açtım.
Özbudun, özetle ve kesinlikle, “Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir görevinin olmadığını, olamayacağını ve olmaması gerektiğini” söyledi.
Peki ya bu duyarlı hatta vahim yasa boşluğu, kara delik?
Prof. Ergun Özbudun, “Anayasa’nın temel ilkelerini değiştiren bir anayasa hükmü Meclis’ten geçtiğinde bu durumun manevi ve siyasi olabileceğini” öne sürdü.
Artık anayasal hukuki durumun var olmadığı yepyeni bir durum oluşabileceği görüşünde.
Doğru mu yorumluyorum bilemem ama “hukukun bittiği, siyasi/manevi coğrafya koordinatlarını veriyordu” gibi algıladım.
Peki... “Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığı, kararının hukuki değil, siyasi olduğu” iddialarıyla aynı coğrafyada örtüşmüş olmuyor mu?
Polemik gibi algılanmasın.
Aradığım şey, “hukuk içinde çözüm”dür.
HUKUKTA BOŞLUK DOLDURULUR
Hukuk sistematiği, kanunda boşluk olan hallerde çözümün yol haritasını çizmiştir.
Medeni Kanun’da şu genel hüküm vardır:
“Hâkim, önüne gelen meselelerde yazılı hukuk kurallarına göre hükmeder.
Yazılı bir hüküm yoksa, örf ve âdete bakar, ona göre hükmeder. Örf ve âdet de yoksa, kendisi kanun koyucu olsaydı, bu meseleye dair nasıl bir yasa hükmü vazedecek idiyse, ona göre hükmeder.”
Yani... Kanun boşluğu varsa, hâkime “kanun üretme” yetkisi verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı da bu mu?
Prof. Ergun Özbudun’a göre ise, “Medeni Kanun’daki bu hüküm sadece özel hukuk için uygulanabilir. Kamu hukukuna uygulanamaz.”
Eğer öyleyse, kamu hukukunda böylesine önemli bir kanun boşluğu pek çok değerlerin oraya atılması pahasına doldurulmadan açık mı bırakılacak?
Bu ülkede anayasal düzeni değiştirmeye kalkışmak eylemi ağır ceza suçudur.
Ama... Anayasa’nın temel maddesini değiştirmek gibi durum, “manevi ve siyasi” denilerek nasıl hukuk dışında kalabilir?
En sıradan yasaların bile Anayasa’ya aykırılığı halinde, Anayasa Mahkemesi’ne yetki verilecek...
Fakat... Anayasa’nın değiştirilemez/değiştirilmesi teklif bile edilemez hükümlerinde değişikliğe Anayasa Mahkemesi bakamayacak... Olacak şey değil.
Şu satırlarımdan kimse bu değişikliği yapan 411 el için suç isnadı gibi bir sonuç çıkarmasın. Burada sadece vahim bir hukuk boşluğunu ortaya koyuyorum. Genişletilmiş bir yorumla, Anayasa Mahkemesi’nin boşluğu doldurmak amaçlı karar vermiş olabileceğine işaret ediyorum.
Kararın özünün de AİHM ile paralelliğine dikkat çekiyorum.
Yanılıyor olsam bile tartışılması gereken bir konudur.
CISSS
Gazete köşelerinde ve ekranlarda tepki fırtınaları estirenler sadece “şekil” üzerinde duruyorlar.
Anayasa’nın 148. maddesine göre, “Anayasa Mahkemesi, Meclis’ten gelen anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden inceler, esasa bakamaz” hükmüne gönderme yapıyorlar.
Hiçbiri kararın “laiklik ilkesine aykırılık” içeriğine tek satırla bile dokunmuyor.
“Cısss” mı?