Almanya’da Deniz Feneri karardı. Türkiye’de ise birilerini morarttı.
Öfke celaletinin, belagat şehveti ötesinde taallükat nisbetinden neşet ettiğine dair rivayet muhtelif...
Frankfurt Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde hâkim Johann Müller, Deniz Feneri’nin Almanya’nın en büyük bağış skandalı davası olduğunun altını çizmiş.
O kadar ki... Çok ses getiren UNICEF Almanya davası bile bunun yanında daha küçük kalmış.
Bu şampiyonluk, hayırlara vesile olsun.
“Türkiye onlarla da gurur duyuyor” mu?
Mahkeme salonunda “vur vur inlesin” diye neden slogan atmamışlar ki?..
Mahkûm olan 3 Deniz Fener’li kararda anlaşmışlar ve temyize gitmeyeceklerini açıklamışlar.
Bundan daha açık ve net “din kardeşliği uğruna toplanan yardım paralarını söğüşleme” itirafı olabilir mi?
Olurmuş.
Sanıklardan en ağır cezayı alan Mehmet Gürhan, toplanan bağışları başka işlerde harcadıklarını itiraf ederek, yardım yapanlardan özür de dilemiş.
Paraların nerelere gittiği de kısmen belli.
O nedenle “özrü kabahatinden büyük” de denebilir.
Alman yargısı işaretparmağıyla Türkiye’yi gösteriyor.
Vurgunun Türkiye’dekiler tarafından yönlendirildiğini iddia ediyor.
Türkiye’dekileri isimleriyle, etiketleriyle, adresleriyle tabak gibi ortaya koyuyor.
Orient Express (Doğuya kalkan tren) Almanya’dan hareket etti.
İstanbul’a yol alıyor, bir sonraki durak da Ankara...
Her iki istasyonda da yolcular var.
Kimileri için bu Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi) karabasanı.
Ama bir bakarsınız görünmez eller, trene makas da değiştirtebilir.
TSUNAMİ ve AKP
Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası sürerken yapılmış olan kamuoyu araştırmasında AKP oyları yüzde 50’nin üzerinde bir oranı işaretliyordu.
Önümüzdeki yerel seçimde bu oranın yüzde 60’ı bulacağı yolunda öngörüler vardı.
AKP kapanmadı...
“Mağdur” durumda değil.
Tersine... Mağrur AKP, başkalarını mağdur etmekte...
AKP’nin kendi zenginlerini ürettiği ve sistemle bütünleştiği tabanında giderek daha fazla algılanmakta.
Bu sosyal ve ekonomik statü sıçramalarında birileri dört çeker ciplere, köşklere, gökdelenlere, alışveriş merkezlerine yükselirken, bir zamanlar aynı mahalleyi paylaştıkları, hâlâ yardım faslından odun-kömür, yağ-şeker-makarnaya talim etmekten mutlu değil.
Fakat gene de bunların AKP oylarını çok etkileyebileceği sanılmamalı.
Hatta... İslami siyaset, oy kullanımında en etkin katsayı değil.
Buna karşılık...
Ekonomi fırtınalarında iktidarlar dümen tutturamıyor.
Sürüklenebiliyor.
O nedenle... Amerika’dan esen müthiş fırtınayla çatırdayan ekonomisi için haberler önemli.
Hortum, Amerika’da finans devlerini yutarak ilerledi ve İngiltere’ye vardı.
Avrupa da sarsılmakta.
Ardından Türkiye’ye vuracağı görünmekte.
AKP ya da herhangi bir iktidar böyle bir durumda zorlanır.
Yara alır.
Hiç temenni edilmez ama... Örneğin...
Dış sermaye girdileriyle finanse edilen cari açık, bu girdiler duralar ve yabancı sermaye kaçmaya başlarsa büyüyebilir. TL değeri düşer. Döviz kanatlanır.
Bu ise enflasyonu yeniden tırmandırır. Faizleri de yukarı çeker.
Ekonomik durgunluğun beraberinde küçülmeyi ve artan işsizliği getirmesi kuraldır.
AKP’nin iktidar olduğu yıllar boyu küresel rüzgârlar hep arkadan esmiş, yelkenleri doldurmuştu.
Oysa şimdi küresel rüzgârlar ters esiyor.
Gerçi... Petrol zengini Arap fonları hayli şişkin ve bunların cari açığına ilaç olması bir formüldür ama o fonların riskli ülkelere değil, sağlam ekonomilere yönelmesi daha büyük bir olasılık.
Kısacası... Zor bir dönem.
AKP, şu duyarlı süreçte enerjisini, içeride hayali düşmanlar yaratıp hayalet taşlayarak tüketeceğine, Türkiye’nin tüm insanlarını, kurumlarını kucaklayarak yaklaşan küresel fırtınayı göğüsleyecek ulusal bütünlük oluşturmalıdır.
Bu, hem onun hem Türkiye’nin yararına olur.
Başbakan Erdoğan, 22 Temmuz’dan sonra verdiği “Bütün Türkiye’nin Başbakanıyım” sözünü anımsamalı.