Üç yıl önce
Kuzey İtalya'nın
Ancona Cezaevi'nde
Ağca ile yaptığımız konuşmadan söylemleri sürdürelim:
İşte
Ağca'nın ürperti veren bir açıklaması daha:
"Aslında, İpekçi'den önce Ecevit'e suikast düşünülüyordu.Karşı çıktım.
'Ne pahasına olursa olsun engellerim. Gerekirse polise bile giderim'
dedim.Vazgeçildi."
"Neden?"
Cevabı:
"Çünkü, Ecevit ölürse iç savaş çıkardı" oldu.
Yani...
1980'lere doğru solda ve sağda çarpışanlarla,
Türkiye'de yükselen gerilimin
"kopma" noktasına vardığını,
Ecevit'in öldürülmesinin büyük patlama yapabileceğinden korkulduğunu anlatmak istiyordu.
Üç kurban adayı daha
Ağca, "Ecevit'in öldürülmesine karşı çıkmakla binlerce kişinin ölmesini engellediğini" söylüyor.
Anlaşılan, korunmasız
İpekçi'ye bu hesaplarla kıyılmış.
Anlattıkları ne denli doğru?
Bilemeyiz.
Ancak...
O sıralarda
Demirel'in,
Ecevit'e bir gizli mektupla
"suikast" uyarısında bulunduğu gerçektir.
Ağca, yakalandığında, üstünden üç ismin baş harfleri çıkmıştı:
Ş.K.C.K.
N.Z.
Yapılan değerlendirmelere göre bunlardan birincisi, daha sonraları
TÜSİAD'ın başına geçen saygın bir işadamıydı.
İkincisi,
Türkiye'nin en büyük özel sektör grubunun patronundan sonra gelen iki numarası.
Üçüncüsü ise, o zamanlar
Türkiye'nin en çok satan gazetesinin yayın yönetmeni.
Ağca'ya bunları sorduğumda
"Hatırlamıyorum" dedi.
Gözdağı
Yakalandıktan sonra
Ağca'yı sıkıyönetim mahkemesinde yargılayan ve mahkum eden
Askeri Yargıç Örencik'e yapılan saldırıyı da
Ağca ile konuştuk.
Evinde bomba patlatılan
Örencik, bir gözünü kaybetmişti.
Ağca, bu olayla ilgili olarak şöyle diyordu:
"Benim bu canavarca olaydan haberim yok.16 yıl sonra ilk kez duyuyorum.
Kendisine geçmiş olsun diyorum."
Ağca, bilmezlikten geliyor olabilir.
Ya da...
Belki gerçekten haberi yok.
Bir şey değişmez.
Çünkü...
Örencik'e bir gözünü kaybettiren bombalı saldırı, aslında herkese gözdağıydı.
"Bu işleri fazla kurcalamayın. Sonunuz olur" mesajı verilmişti.
İpekçi dosyasında eksilmeler, yapılmayan sorgular, adam kaçırtmalar, kaybolan evraklar, sorulmayan sorular nedensiz değil.
Düşünceler
Ağca'nın
Af Yasası'na eklenecek bir madde ile salıverileceği iddialarına gelince...
Böyle bir madde
Meclis'ten geçmez.
Geçse bile
Cumhurbaşkanı Sezer tarafından onaylanmaz.
Ne var ki, böyle iddialarla
Ağca adını da adeta bir efsane haline getirmek yanlış.
Ağca, eylemleri büyük olsa da, kendisi o kadar büyütülmemesi gereken bir isim.
Gölge oyununda küçük cisimler bile sahne ışıklarıyla perdede büyür, devleşir.
Ağca da öyle...
Aslında...
Ağca, sosyal göç dalgalarının kent varoşlarına vurduğu kırık bir dal gibiydi.
Onu birileri almış, kendi planladıkları eylemlerde kullanmış sonra da susturmuş.
Şimdi konuşsa da çok şey bildiğinden kuşkuluyum.
Gölgedekiler
O bir katil.
Bu yönüyle tepkimiz büyük.
Ama başka mercekle bakılırsa...
Çok uzun süredir hapishanede çeken bir insan.
Ailesi ve özellikle annesi, yıllarca itelenmiş, aşağılanmış, çok zor yıllar geçirmiş.
Ağca'dan nefret edenler var.
Ama az da olsa ona benzemeye çalışan ve kırık ruhlarına, dışlanmalarına tetikte doyum arayan, kırık dallar gibi başka gençler de var.
Öte yandan...
İpekçi'nin aziz hatırası var.
Değerli ve acılı ailesi var.
Hukukun kanayan yarası var.
Ve nihayet...
Bunların hepsinin nedeni gölge oyununun dokunulmaz güçleri de var.
Sadece
Ağca'ya odaklanmakla, ne geçmişin üzerine ışık düşürebiliriz ne de geleceği aydınlatabiliriz.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr