Kardak kayalıkları, Ergenekon davasında bir sanık deniz subayının çıkartma botuna benzini kendi kredi kartıyla aldığını anlatmasıyla gündeme yeniden geldi.
Herkesin “kendi hikâyesi” var.
Bir de Yunanistan ile savaşın eşiğinden dönüş formülünün “telif hakkı” kimin tartışması başladı.
Kayalıklarda Türk ve Yunan gemileri karşılıklı mevki almışlar, gerilim kıvılcımları uçuşuyor. Her an çatışma çıkabilir.
Bizim tarafın komutanı Ankara’ya sürekli mesaj gönderiyor:
“Yunanlıların olmadığı diğer kayalığa da biz çıkalım. Bayrak dikelim. Denge sağlayalım.”
Sonunda Bodrum/Gümüşlük’ten botlarla SAT komandoları hareket eder gece karanlığında diğer kayalığa çıkar ve Türk bayrağını diker.
Sabahın ilk ışıklarında bu sahneyle karşılaşan öte kayalıktaki Yunan askerleri ve gemidekiler şaşkına dönerler.
Bu olayı ben 13 yıl önce bu köşede yazmıştım.
14.10.1997 tarihli yazımdan o bölümü “aynen” yansıtıyorum.
Basiret bağlanırsa
Peki, Türkiye - Yunanistan çatışmasının eşiğinden dönüldüğü hiç olmadı mı?
Oldu elbette...
Bunlardan sonuncusu, Kardak kayalıklarına Yunan bayrağı dikildiğinde yaşandı.
Devrin Başbakanı Çiller, komutanlar ve Dışişleri kurmaylarıyla gizli toplantıda “tiz” bir sesle emir veriyordu:
“Gideceksiniz... O bayrağı indireceksiniz. Oradaki Yunanlıları kulaklarından tutup atacaksınız.” Bu -halklar ne denli istemeseler de- sıcak savaşın şalterini indirmek olacaktı.
Büyükelçi İnal Batu’dan kurtarıcı formül gelmişti:
“Hemen yandaki kayalığa da bizim denizciler çıksın... Bayrak diksinler. Sonra iki taraf da çekilir.”
Bunalım böyle aşılır.
Kaybedecek şeyleri olan Ege’nin iki yanındaki ve Kıbrıs’taki uluslar için, en kritik anlarda dahi sağduyu sahiplerinin çıkacağına ve duruma egemen olacağına inanmalıyız.
Avrupalı olmanın ön koşulu budur.
Darvin’in “çevreye en uyumluların hayatta kalacakları” kuralı gereği, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs da, çevreye uyumlu olmak zorundadırlar. Ortadoğu’nun kum ve petrol çamurunda çırpınan bölge diktatörlükleri, şeyhlikleri, krallıkları değildir.
Avrupa’da Avrupalı olma kurallarıdır.
Avrupa, savaşla çözümü çok -önceki karanlık yıllarda- bıraktı.
AMİRAL ERKAYA VE BAYKAL
Yukarıda anlattıklarımın iki aktörü daha var.
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ve Dışişleri Bakanı Deniz Baykal.
İnal Batu’nun formülü o fırtınalı ortamda güme gitmek üzeredir.
Oramiral Erkaya o kendine has sakin fakat etkileyici ses tonuyla “İnal Batu’nun formülünü benimsediğini” söyler.
Dışişleri Bakanı Baykal da aynı görüştedir.
İki kayalık için Türkiye ve Yunanistan arasında patlayabilecek bir savaşın ağır maliyetinin bilincindedir.
Batu’nun formülünü onurlu bir tavır ve çözüm olarak görmüştür.
Başbakan Çiller de kabul eder.
Ankara’daki hikâye böyle.
Ama...
Kayalıklarda sorumlu deniz subayımız da bu formülü düşünmüş olabilir.
“Akıl için yol bir” derler.
BASKETBOLDA KAYSERİ SENDROMU
Basketbol Dünya Şampiyonası Türkiye’de oynanıyor.
İstanbul, Ankara, İzmir’de sorun yok.
Ancak...
Spor salonu tamamlanamayan Antalya’nın yerini Kayseri aldı.
Türkiye için harika bir tanıtım etkinliği bu.
Milyarlar TV ekranlarında bu karşılaşmaları izleyecek.
Ne var ki Kayseri karşılaşmaları düşündürücü.
Kayseri’de restoranlarda içki servisi yapılmadığı hatta dükkânlarda bile alkollü içki satılmadığı yolunda haberler yoğun.
Bazı “5 yıldızlı” otellerde içki veriliyor ama örneğin kandil günlerinde hayır.
Oysa Kayseri’deki karşılaşmaları izlemek için dünyanın her yerinden yüzlerce spor yazarı, kameraman gelecek.
Onlara “fiili içki yasağı” nasıl anlatılır?
Çırağan’da 12 dev adam için düzenlenen davette bu kaygı konuşuluyordu.
Konuyu bir de Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirer ile konuştum.
“Kayseri Valisi ile tam bir uyum içinde olduklarını, federasyonun her isteğinin olumlu karşılandığını” söyledi.
Bakalım valiliğin bu olumlu yaklaşımı alkollü içki konusunda bir esneklik sağlayacak mı?