TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu anlatıyor:
"Anadolu'da para kasalarını kamyonlara doldurmuşlar, mahalle aralarında kavun - karpuz satar gibi para kasası satıyorlar. Gözlerimle gördüm.
Kamyonlarla kasa satışı başlamışsa, güven ortamı tartışılır."
Hisarcıklıoğlu, bu konuşmadan az önce Başbakan Bülent Ecevit'in yanından çıkmıştı.
"Ekonomide bıçağın et kalınlığını geçtiği ve kemiğe dayandığı" mesajını vermişti.
Madem bu yönetim güvende dip yapmıştır... Yastık altı, kavun - karpuz gibi kamyonlarda satılan kasalar olmuştur...
Hükümet, eylemiyle ekonomiyi ayağa kaldırmaya başlarsa belki de güven sağlayamaz mı?
Hisarcıklıoğlu önerileri sıralıyor:
"1- Piyasa kilitlenmiştir...
Sadece otomotiv ve beyaz eşyada değil, iç talebi arttırmak için diğer alanlarda da KDV düşürülmeli.
2- Kardan eflasyon oranı çıkarıldıktan sonra kalanın vergilendiği enflasyon muhasebesi uygulanmalı.
Bu enflasyonla ayakta kalmak için kayıt dışı ekonomi kaçınılmaz oluyor... Yabancı sermaye gelmiyor.
3- Halk Bankası esnafa, tüccara, kobiye destek olmalı.
4- Kamu bankalarında kredilerin yeniden yapılandırılmasına yasal olanak sağlanmalı vs..."
Hisarcıklıoğlu'nun referansı, özel sektörde işini kaybetmiş bulunan 1 milyon mavi ve beyaz yakalı...
Maliye Bakanı Sümer Oral "KDV için önerilerin bazı haklı noktaları olmakla beraber 2002'ye uygulanamayacağı" görüşünde.
Çünkü... Bütçe gelirinin üçte biridir. Risk alınamaz.
Enflasyon muhasebesi isteklerini bir bakıma karşılayacak ve TOBB'la diyalogda oluşan diğer önlemleri kapsayacak paket, 10 gün içinde açıklanacak.
TÜRKİŞ Genel Başkanı Bayram Meral'den tepki var.
"Kamuda çalışan işçinin gelirinin, işveren hissesi dahil yüzde 63'ünün devlete geri döndüğünü, sadece yüzde 37'sinin işçiye kaldığını" söylüyor.
Soruyor:
"Bunun kayıt dışısı da yok.
Hangi işadamı, serbest meslek erbabı... Gerçek kazancının yüzde 63'ünü vergi olarak ödüyor?"
Ecevit'in önerisi; "İşçinin ya yılda 1 ay ücretsiz izin yapması... Ya da bu yıl ki ikramiyesini gelecek yıl alması..."
Bayram Meral'in tavrı ise şu:
"Tasarruf Teşvik Fonu'ndan 10 katrilyon TL'miz çok küçük faize bağlandı, ses çıkarmadık.
Konut Edinme Fonu'ndaki 3 katrilyon TL. paramızın bir kuruşunu alamadık.
Toplu sözleşmede, enflasyon yüzde 37 iken yüzde 15'e inmeyi kabul ettik.
'6 aylık farkı 2002'de ödeyeceğiz' dediler... Ona da 'peki' dedik.
Zaten kamuda kala kala 200 - 250 bin işçi kaldı.
Kendi isteğiyle emekli olanların kıdem tazminatları ödenmedi. Bekliyoruz.
Eğer bizim 1 aylık maaşımızın Türkiye ekonomisini kurtaracağı kanıtlanırsa, o da başımız üstüne.
Ama... Sadece şu batık bankalar ve hortumlanan kredilerin maliyeti 100 milyar dolardır.
Bu durumda... İşçinin 1 aylık ücreti devede kulak kalırsa, biz de demokratik tavrımızı koyarız, tepkimizi sokağa çıkarırız."
Özel kesimde işçiler 3 aylık ücretsiz izine çıkarılırken, yüzbinlerce işsiz sel gibi sokağa akarken krizin "kamu kesimi işçilerini de vurması" kaçınılmazdı.
Üstelik... Ecevit'in Fikret Bila'ya söylediği gibi, Dünya Bankası'ndan kıdem tazminatları için fon sağlanmışsa, ele geçecek toplam para şu bunalımda az şey değil.
Ama... Fedakarlık, sadece özel ve kamu işçisinde ve özel kesim işvereninde mi olmalı?..
Kamu kesiminin üst düzeydekileri fedakarlıklar yapıyorlar mı?
Örneğin... Acaba Başbakan, hükümet üyeleri ve iktidar partilerinin milletvekilleri de "3'er aylık maaşlarını almayacaklarını" açıklayarak simgesel bir jestten sonra tasarruf önerilerinde bulunamazlar mıydı?
Türkiye'den insan manzaraları; Öfkenin kırmızısını, açlığın sarısını, umutsuzluğun karasını, sabrın kum rengini yansıtan... Pembesiz, mavisiz, yeşilsiz, yarım bırakılan bir resim gibi...
Görebilen göz, algılayabilen yürek gerek.