Cumhur- başkanı Erdo- ğan’ın Paris’te ABD Başkanı Obama’yla görüşmesi ve Obama’nın “uçak krizinde Türkiye’yi destekleyen” sözleri -ihtiyatlı- iyimserlik esintileri üretti.
İki “süper büyükten” birinin -bazı kuşkular sürse de- Türkiye’nin yanında görünmesi şu netameli süreçte önemlidir.
Büyükler arasındaki rekabette taraflardan biriyle omuzdaş olmak son yüzyıllarda Osmanlı’nın tavrıydı.
Sonrasında da Cumhuriyet’in...
.........................
Sıcak denizlere inmek kuzey komşumuzun değişmez hedefi olmuştur.
O nedenle de Osmanlı’yla zaman zaman karşı karşıya gelmiştir.
Çarlık Rusyası ordusunun “Ayastefanos” diye anılan İstanbul/Yeşilköy’e kadar gelebilmiş olduğu tarihimizin acı yüklü sayfasıdır.
Rus ordusunun geri çekilmesi, İngiltere’nin başını çektiği Batı ülkelerinin Osmanlı’ya arka çıkmasıyla mümkün olabilmişti.
........................
Osmanlı İngiltere’yle omuz omuza verdiğinde Karadeniz’in kuzeyinde ciddi kazanımlarda bulundu.
33 yıl Osmanlı’yı yöneten Sultan Abdülhamid de büyük devletler arasında çekişmelere kuvvet dengelerine oynayarak imparatorluğun geniş topraklarını -olabildiğince- elde tutabilmişti.
Özellikle Rusya kendi iç problemlerine döndüğünde Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki bilek güreşinden yararlanmıştı.
Usta işi bir dış politika uyguladı.
İttihatçılar yönetimi ele geçirdiklerinde de bu dış politika geleneğini sürdürmek istedi.
Önce...
İngiltere’ye kur yaptı.
Ama...
Beklediğini bulamadı.
Hem başka seçenek kalmadığı için hem de Enver Paşa’nın Almanya meyili nedeniyle Osmanlı Avrupa’nın bu yeni büyüğü yanında yer aldı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilen Almanya’nın yanında Osmanlı da yolun sonuna geldi.
Parçalandı.
İstiklal Savaşı yıllarında Mustafa Kemal liderliğindeki Ankara yönetimi henüz yeni kurulmuş olan Sovyetler Birliği’nden önemli yardımlar aldı.
Osmanlı döneminde ezeli düşman konumundaki kuzey komşumuz bu kez İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan karşısında Türkiye’yi destekliyordu.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise Sovyetler Birliği bu kez ABD, İngiltere ve Fransa ile müttefik olmuştu, ortak düşman Almanya’ydı.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü müthiş bir dış politika satrancıyla iki tarafa da zaman zaman mavi boncuklar sunarak Türkiye’yi savaş alanı olmaktan korudu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin ayranı kabarmıştı, Türkiye’den Boğazları istiyordu.
Türkiye dış politika geleneğinde beklenen hamleyi yaptı.
ABD’yle “omuzdaş” oldu.
İki süper büyükten biri ile aynı safı tutarak diğerini frenleyebildi.
1950’den sonra ise Kore’ye asker göndererek NATO üyeliği yolunu açtı.
ABD liderliğinde bütün Batı’nın büyük şemsiyesi altındaydı artık.
.......................
O tarihten bu yana aynı şemsiye açık.
Ama...
Son yıllarda Rusya’yla çok önemli ve derinliği olan ilişkiler geliştirdi.
ABD’nin “dayatmacı” hatta zaman zaman “buyurgan” tavırlarına Kıbrıs harekâtı sonrası “Türkiye’ye silah ambargosu” uygulamak gibi kabalıklarına, son yıllarda Suriye Kürtlerine alenen silah yardımı gibi yanlışlarına karşı Türkiye “özgün bir saha” oluşturmuştu.
......................
Şimdi Rusya’yla yakınlaşmanın ürünü olan o “özgün” alanın varlığından artık söz edilemez.
Tek seçenek ABD oluyorsa, ABD “uçak krizinde” Türkiye’ye omuz veriyorsa, ilişkiler hesabında “yekun” ne olacak?
Özellikle, PYD’nin Fırat’ın batısına sarkması Azez’e dayanarak güneyimizdeki sınır boyunca kantonlarla örülmüş bir “Kürt koridoru oluşturması” olasılığına / planına ABD nasıl bakacak?
Evet, ABD’nin simgesi “Kartal”, Rusya’nınki “Ayı”...
Türkiye de bunların arasında.