İktidar kanadı “çift santrafor”la sahada.
“Pivot santrafor” konumunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan...
Rotası “seçimleri başkanlık sistemi referandumuna” dönüştürmek.
Bütün seçimlerinde bu stratejiyi uyguladı.
Her defasında kendi taraftarlarını “ortaya attığı iddia etrafında kenetledi.”
Bir tür “bilek güreşi” psikolojisini oluşturdu.
Mesajı şöyle...
“Parlamenter sistemin son kullanma tarihi dolmuştur.
Türkiye artık yeni bir sistemle yönetilmeli.
Oy verin, başkanlık sistemi ekseninde yeni anayasayı çıkaralım...”
Ancak...
Sokaktaki adam sırf “başkanlık sistemine geçiş için sandığa gidip AK Parti’ye oy kullanayım” gibi bir heyecan içinde değil.
Öncelikle “başkanlık sistemi hakkında bir fikri olmadığı” için.
Ayrıca...
“Erdoğan’ın zaten başta olduğunu ve her şeyi onun idare ettiğini” düşünüyor.
“Ne değişecek ki” havasında.
AK Partili seçmen “Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllarca kendi emrinde çalışan Başbakan Davutoğlu ile gayet uyumlu çalışmakta. Erdoğan ne derse o oluyor, problem yok. 7 Haziran’dan sonra da bu uyumla devam ederler havasında... “
Eğer daha önce Süleyman Demirel’in Tansu Çiller’le, Özal’ın Mesut Yılmaz’la “sorunlu ilişkileri, uyumsuzlukları” gibi bir durum olsaydı Erdoğan’ın karizmasıyla bu kampanya ses getirebilirdi.
Fakat...
Tekrar edeyim ki halk ve özellikle AK Parti seçmeni “Cumhurbaşkanı-hükümet arasında bir problem olmadığı/olmayacağı” kanısında.
Ve...
“Başkanlık sistemine geçiş için referandum” iddiası, bu seçim de sandıkları hedefe çekecek lokomotif değil.
...........................
Başbakan Davutoğlu “pivot santraforun” arkasında yer tutan “ikinci santrafor” olarak daha “gerçekçi” bir strateji uygulamakta.
Toplumun önüne, ya AK Parti’nin tek başına iktidarıyla “istikrar” ya da ortak partilerin birbirini yedikleri, istikrarın çökeceği “koalisyon hükümetleri” tercihini koyuyor.
Yaşı 30 ve yukarısında olan seçmenler için “koalisyonlar” kötü anılardır.
Kâbustur.
Koalisyon hükümetleriyle örtüşen yokluklar ve ekonomik krizler hafızalarda “kara deliklerdir.”
Sinir sistemlerimizde saklı duran “travmalardır.”
Davutoğlu kürsüde bir alay edebiyat köpürtüyor ve bunların da fazla bir oy getirisi yok ama parmağıyla gösterdiği “Biz tek başına iktidar olmazsak koalisyon öcüleri gelir. 2002 öncelerine dönersiniz ha” söylemi yok mu...
İşte AK Parti’nin “altın vuruşu...”
..........................
Gene de...
Başbakan Davutoğlu, bu söylemiyle sadece “defans” yapıyor.
Oysa “santrafor oyuncusunun” rolü “hücumdur.”
7 Haziran sonrasına ait ilk kez bu genel seçimlerde AK Parti hiçbir “dişe dokunur, ilgi çeker, oy kapar” bir şeyler üretebilmiş değil.
AK Parti’nin sahadaki -an itibarıyla- görüntüsü “kendi sahasına çekilerek geriye yaslanmış, savunma yapan takım...”
Buna karşılık...
CHP de ilk kez ekonomiye ağırlık veren, kaynaklarını da gösteren, ciddi bir ekonomik program sunuyor.
Manyetik çekim alanı yaratıyor.
“Emeklilere bayramlarda birer maaş ikramiye, 1500 lira asgari ücret, çiftçiye 1 buçuk liraya mazot...”
Ve diğer bir dizi kendi içinde bütünlük dokusu oluşturan vaatler demeti.
MHP de ağırlığı ekonomiye verdi. Parmağını bile kıpırdatmasa oyunu yükseltiyor.
HDP ise Türkiye partisi olmak yönünde oy devşiriyor. Barajı zorluyor.
...........................
Ne var ki...
Son tahlilde “istikrar” kaygısı ve bunun örneği olan “İngiltere’deki son seçimler” de bir kenara not edilsin.