ANKARA Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Karayalçın imzalı birkaç proje notu aldım.
Mide bulantısı veren, göz ve ses kirliliğinin seçim kampanyası diye dayatıldığı şu günlerde aklı başında söylemler, toz duman arasında kalıyor.
Özellikle Ankara’da sanki her şey birbirine karışsın, doğrularla yanlışlar sisler arasında kalsın stratejisi yadsınamaz gerçek.
Karayalçın’ın polemiksiz, çamursuz, arı, duru ve somut projelerine birkaç paragraf açmakta yarar var...
1- Sadaka kültürünün yerine, Anayasa’nın “sosyal devlet” görevini yansıtan “Hemşehrilik Geliri” projesi onurlu bir dayanışma modelini oluşturuyor.
Araştırmalara göre, Ankara’da aylık geliri 600 TL’nin altında 90 bin “yoksul” aile var.
Hiç geliri olmayan aileye 600 TL... Daha az geliri olan ailelerin ise aylıklarının 600 TL’ye tamamlanması.
Bu amaçla bir kurum oluşturulması.
Sadaka gibi miktarı, zamanı ve adresi yöneticinin keyfine bırakılmayan, somut ölçütlerle tüm yoksul ailelerin onurlu bir ortamda yararlanacakları düzenli ve devamlı kaynak...
Son yıllarda Avrupa’daki bilimsel çevrelerde yaygın olarak tartışılan ve yer yer uygulamaları görülen “yurttaşlık geliri” yaklaşımının yerel düzeye uyarlanması bu.
Karayalçın, 2002 yılından bu yana bu çalışmayı yapıyor.
HUKUKUN UCU
YENİ Zelanda’daki Türkiye -eski- Büyükelçisi Uğur Ergun, bir elektronik posta arkadaşlar grubunda yazıyor.
“Yöneticinin sorumluluğu” üzerine bir hukuk sörfü yapmış.
Medyada tartışılmadığını öne sürdüğü bazı mesajlarını yansıtıyorum...
Beyinsel jimnastik
1- Kamu yönetimlerinde birinci sorumluluk, kamu birimleri hiyerarşilerinde en üstte olan kişinindir.
Eğer eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, yardımcılarının darbe hazırlığında olduğunu görmüşse, onları uyarmış mı?.. Cezalandırmış mı?.. Sicillerini bozmuş mu?.. Onlara işten el çektirmiş mi?
Yoksa... Görevlerinin başında mı kalmışlar?..
Adli makamlara bilgi verilmiş mi?
2- Siyasi iktidarın da burada sorumluluğu olabilir mi?
Örneğin... Genelkurmay Başkanı’nın görevine devamı...
28 Nisan 2007 bildirisinden sonra, iktidarın bu bildiriyi yayımlayanlar hakkındaki tutumu...
Demokratik olgunluk
BUNLAR çok duyarlı konular.
Demokrasi ve hukukun son derece özenle çözüm üreteceği, bu arada parlamento, hükümet, yargı, asker, medya gibi kurumların da yıpratılmaması gereken bir süreçten geçiyoruz.
Ayrıca...
“Zamanın ruhu” kavramının da bu “ zihin jimnastiğinde” ortaya çıkan sorulara çok önemli bir “cevap” olduğunu göz önünde tutmalıyız.
Bilek bükme gösterisinin çekim alanına kurumların kaymadığı uygar, demokratik bir ortamda “ hukukun üstünlüğünü” yaşamalıyız.