Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

19 Temmuz Barış Harekâtı, Türkiye'nin, gereğinde bütün riskleri alarak ABD ve İngiltere gibi büyük devletlerin de karşı tavır koymalarına rağmen, sınır ötesine askeri harekât yapabildiğinin kanıtıdır.Öte yandan...Sınır ötesine bir harekâtın 32 yıl sonra hâlâ çözülemeyen sorunlar yumağı ürettiğini ve Türkiye'nin yol haritaları önüne sık sık engel olarak konulduğunu da hatırlatıyor. Bir tür sağduyuya çağrı olarak da algılanmalı.Sınır ötesine geçen askerin, bu harekâtı kadar sonrası da önemlidir.19 Temmuz 1974'ten bu yana Kıbrıs, Türkiye'nin soluğunu sık sık zorlamıştır. Hâlâ da zorluyor. ABD ambargosundan başlayarak 32 yılın sonunda bu kez "AB ile görüşmelerin askıya alınması" tehdidine dönüşen süreç, bugünler için bir "laboratuvar deneyi" gibidir..............................Yani... "Türkiye'nin oksijen borusu, parmaklarımızın ucunda. IMF kerpeteniyle tırnaklarını sökmemiz bile yeterli. Bize rağmen Kuzey Irak'a büyük harekât yapamaz" diye düşünen ABD ve ona güvenen Bağdat ve Erbil yönetimleri, Kandil Dağı'nda üslenenler, 32 yıl önce ABD'ye, İngiltere'ye, Yunanistan'a, Kıbrıs Rumlarına rağmen gerçekleşen Barış Harekâtı'nı göz önünde tutsunlar.Ama... Buna karşılık...Türkiye'nin de, Kuzey Irak'a geniş kapsamlı bir askeri harekât için küresel ve bölgesel gerçekleri, gene, Kıbrıs bağlamında 32 yıldır karşılaşılan sorunlar merceğiyle görmeye çalışması gerekir.Kocaman söylemlerle toplumda beklentiler yükseltmekten, cini şişeden çıkarmaktan kaçınılmalıdır..............................Ayrıca...Elbette... Ulusal yarar gereği Kuzey Irak'a girilip Kandil Dağı, ahtapotun kafası gibi tersine çevrilir.Ama... Şöyle soruları da sağduyuyla irdeleyelim... - Bu son çareye başvurmanın zamanlaması "şimdi" midir?- "Daha önce TSK yıllarca Kuzey Irak'ta idi. Zaman geldi, 60 km içeri girdi. PKK'yı kazıyabildi mi?"- ABD Büyükelçisi Ross Wilson'ın da belirttiği gibi güvenlik güçlerinin hâlâ zaman zaman Kuzey Irak'a "sıcak takip" amaçlı girişleri olmuyor mu? Wilson, "bu hakka ABD'nin saygılı olduğunu" dün bile söylemedi mi?- Sınırlar, girişlere karşı yeterince korunuyor mu?- İçerideki dağlar, PKK'dan temizlenebildi mi?- PKK'nın taban yapmasını önleyecek sosyal, siyasal ve ekonomik politikalarla örülmüş bir strateji uygulanıyor mu?- PKK, tek taraflı ateşkes kararını yürürlükten kaldırdığını açıklayarak kanlı eylemlerine başladığında durum ciddiye alınabilmiş miydi?PKK tarafından en kanlı ve büyük baskın sonrası Özal'ın Bodrum'da dizlerine kadar suya girmiş olarak gazetecilere mayoyla poz vermesi ve böylece "çapulcuları önemsemiyoruz" havasını yansıtmak istemesi gibi görüntüleri anımsayınız. Şu son dönemde de benzerlerini yaşamadık mı?..............................Konu, keşke, Kuzey Irak'a girip dağları PKK'nın başına geçirmekle çözülseydi.Oysa... Yıllar içinde sorun, çok daha karışık bir dosyaya dönüştü.Psikolojik, antropolojik, sosyal, ekonomik, mafya, siyaset boyutları var.Kuzey Irak'tan PKK kümelerinin yanı sıra Barzani'nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da giderek artan etkisi, "Kürtler birliği" söylemi, ABD'nin teoride "terörist" listesine aldığı PKK'yı pek de o denli uzak görmediği, AB'nin PKK'yı uluslararası bir terör örgütünden çok, Türkiye'nin iç sorunu olarak algıladığı gerçekleri de görülmeli.Böylesine çok yönlü olan, 100 yıllık duyarlılığı algılayacak, çözüme taşıyacak vizyon, güç, kültür derinliği, ağırlığı, saygınlığı olan ve topluma barış psikolojisini verecek devlet adamı gereği, 2006 Türkiye'sinde asıl "sorun"dur.Birinci sınıf işleri, birinci sınıf adamlar çıkarır. g.civaoglu@milliyet.com.tr Kıbrıs Barış Harekâtı'nın yıldönümü ile Türkiye'nin Kuzey Irak'a olası harekât tartışmalarının örtüşmesi iyi bir rastlantı.