Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs travmasını sorgulayalım... Psikologlara göre travma kabaca anlatımıyla şudur: Birisini kocaman sarı renkli bir köpek ısırmışsa ve bu olaydan çok etkilenmişse, aradan yıllar geçtikten sonra, her sarı renkli köpek gördüğünde dehşete düşer. Geçmişteki ısırma olayının tekrarlanacağı korkusunu yaşar. Hatta psikolojik bulgulara göre, bu sarı köpek el kadar küçük bir fino olsa bile, onu iri sarı köpekmiş gibi algılar.
İşte bu travmadır.
Küçüklüğünde, işkence görenler, cinsel tacize maruz kalanlar, kendilerine yaklaşanlardan, fiziki temaslardan gene aynı şeyler başına gelecekmiş gibi paniğe kapılırlar.
Kıbrıs’ta, Yunan çete başı Grivas’ın güdümündeki Rumlar, Türklere kıyım yapmışlardır, küçücük çocukları, anaları kesmişlerdir... Bütün bunları yaşayan yaşlı kuşaklar ve Cumhurbaşkanı Denktaş, bir travma içindedir.
İtiraf edeyim, ben de travmayı "tam" atlatmış gibi hissetmiyorum kendimi.
Öyle vahşet fotoğrafları görmüş ve bunları meslek gereği gazetenin birinci sayfasına yerleştirmek, manşet ve resim altları yazmak dramlarını yaşadık ki... Unutmak istesem de Kıbrıs konusunda yazmaya oturduğumda, kan damlayan fotoğraflar, saklandıkları yerlerden hayalet gibi ansızın karşıma çıkıveriyorlar. Yeniden günümüzün gerçeklerine dönmeden kısa süre travma yaşıyorum.
Elbette aynı şeyler, sayıları azalsa da o kıyım içinde yaşamış, çarpışmış, en yakınlarını gömmüş, ölümün eşiğinden dönmüş daha yaşlı KKTC kuşakları ve direnişin simgesi olan Denktaş’ta travma, daha da derinlerdedir.
Ama, o günleri yaşamamış genç kuşaklar çok farklı ve gerçekçi bakıyorlar.
Bir ya da iki kuşak öncesinden aileleri de etkiliyorlar.
Toplum psikolojisini "iri sarı köpeğin artık geçmişte kaldığı" düşüncesine göre belirliyorlar.
KKTC ve Birleşik Kıbrıs Devleti yurttaşlıklarının üstünde AB vatandaşı üst kimliği ile eşit haklara sahip olacakları bir geleceği görebiliyorlar.

Bundan birkaç hafta önce aynı masayı paylaştığım Bask’lının sözlerini yansıtmıştım:
"Neden ayrı bir Bask devleti isteyelim? Ben Fransız Basklısı olmanın üstünde AB’nin eşit yurttaşıyım. Ne Fransız, ne Alman, ne İngiliz, ne Lüksemburg yurttaşından benim haklarım bir parmak bile aşağı değil" demişti.
KKTC’dekiler de bu gerçeği görmüyorlar mı?
AB, Kopenhag kriterleri insan hakları üzerinde yükselirken, azınlık hakları güvenceye alınırken, deli gömleği bile işkence sayılırken, Grivas gibi zombilerin kadın çocuk dinlemeyip katliam yapamayacaklarının elbette bilincindeler.
Kaldı ki... Annan planı - kritik noktalar görüşülerek düzeltilirse - kısa süre öncesine kadar akıllardan bile geçmeyecek bir model ortaya koyuyor.
Ada’da iki devletin kurucu anlaşmasıyla Birleşik Kıbrıs Devleti’nin kurulması... BM’ye bu yeni devletin üye olması... İlk üç yıl yeni devletin eş başkanlarla yönetilmesi... Daha sonra başkanlıkların dönüşümlü sürdürülmesi... Türkiye’nin AB üyeliğini yeni Kıbrıs devletinin veto etme olanağını kaldıran hükümler... Ada’daki Türkiye silahlı gücünün bugünkünden de daha fazla sayıda güvence olarak kalması vs.
Ayrıca, fert başına geliri 3 bin doların altındaki KKTC halkını, 20 bin dolar gelir düzeyine ulaşmış güney düzeyine çıkacak katkı, dünyanın her yerinde geçerli olacak kimlik ve pasaport... Çalışma, seyahat, okuma özgürlüğü...
Bütün bunlar bir barajın gerisindeki sular gibi beklentileri tehlikeli düzeylere yükselmiştir.
Daha fazla tutulması çok zor.
Ada’nın kuzeyinde akılcı ve serinkanlı gözlemler, eğer direnme olursa, artık, kimilerinin Kuzey Kıbrıs halkını temsil edemeyecek duruma düşeceklerini ortaya koymakta.
Türkiye ve KKTC hâlâ elinde kuvvetli kartlar tutuyor. 18 Şubat’a kadar adil koşullarda çözüm için ağırlıkları var. Fakat ya "yarınlarda, BM’den bir referandum önerisi çıkarsa!"
Nüfusunun bir bölümünün zulasında Rum pasaportu, önemli "bir bölümünün" beyninde AB pasaportu gerçeğini ve de aklın yolunu görmeliyiz.