Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


AB terör örgütleri listesine PKK'yı, DHKP - C'yi almadı.
Büyükelçiliklerimize listeyi her üç ayda bir gözden geçireceğiz, her altı ayda bir değiştirilmesi mümkün denilmiş. AB ülkelerini doğrudan tehdit oluşturan ülkeleri listeye almışlar.
İRA, İngiltere'ye... Korsika Bağımsızlıkçıları, Fransa'ya... ETA, İspanya'ya doğrudan tehlike.
PKK, şimdilik AB şemsiyesi altında olduğunun bilincinde. Siyahlı örgütlerin dışlanma sürecinde sıra kendisine gelebilir.
Başka kanallar deneniyor; "siyasallaşma süreci..."
Şöyle ki.
Bekaa Vadisi'ndeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile röportaj yapmıştım.
Kampta tanık olduğum konuşmalar Türkçeydi.
Eğitim notları da Türkçeydi.
Abdullah Öcalan "Kürtçe bilmediğini" söylemişti.
Şu günlerde uygulamaya konulan ve arkasında PKK'nın "sivil itaatsizlik"diye adlandırılan siyasileşme hareketinin bulunduğu "Kürtçe eğitim ve öğretim" kampanyası ilginç değil mi?

Türkiye'deki 26 üniversiteye birden noktası, virgülüyle birbirinin aynı olan binlerce dilekçe veriliyor.
İstekleri "Kürtçe seçimlik ders konulması..."
Gerekçelerini ise Anayasa'nın 26. maddesinde yapılan son değişikliğe dayandırıyorlar.
Gerçekten... Maddeden "düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış herhangi bir dil kullanılamaz"maddesi kaldırılmış bulunmaktadır.
Ayrıca 1987 yılında Kürtçe yasağı da kaldırılmıştı.
Dilekçelerde bu durumda Kürtçe eğitim ve öğretim bağlamında rektörlüklerden "Kürtçe seçimlik ders konulması" istenmektedir.
Öte yandan 24 öğrenci velisi tarafından Bağcılar Eğitim Müdürlüğü'ne verilen dilekçe ise aynı gerekçeyle Türkçenin yanı sıra anadilde de eğitim istenmiştir.

Neden "seçmeli ders?"
Doğrudan Kürtçe eğitimi neden istemiyorlar?
Burada ince bir nokta var:
Anayasa'nın 42. maddesi şöyle:
"...Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez."
Bu bağlayıcı hüküm nedeniyle "seçmeli ders" gibi bir formülle gedik açılmak isteniyor olabilir.
Ama seçmeli dersler de Anayasa'daki eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi kapsamındadır.
Anadil çerçevesi içindedir.
Yüksekeğitimin ilk iki yılında okutulan Türkçe dersi, gençlerin mesleklerini uygularken resmi dilde yazışma ve iletişim kurmakta daha etkin olmalarını amaçlamaktadır.
Kürtçe bir dil ya da lehçedir. Beden eğitimi veya güzel sanatlar gibi bir seçmeli ders olamaz. Üstelik o seçmeli dersler de anadilde eğitim ve öğretim bütününde parçalardır.

Anayasa'daki son değişiklik, Kürtçe kitap, dergi, gazete, plak, video vs. gibi yayınları yasak kapsamından çıkarmıştır.
Yayın alanında tek yasak RTÜK yasasındadır.
O konudu da bir değişim için düşünceler oluşuyor, sağduyulu zemin çabaları var. "Zamanı zamana bırakarak" şu aşamada haklı duyarlılıkları demokrasiyle kucaklaştıran oluşumlur gerçekleşebilir.
Sosyal barış ve güvenlik süreciyle paralel kapılar aralanmaktadır.
AB'ye giriş süreci hoşgörü ve demokrasi kültürünü zenginleştirmekte.
İşte böyle bir olumlu ama duyarlı çizgide ilerlenirken "sivil itaatsizlik" ya da "siyasi serhildan" diye ortamı germenin bir anlamı ve mantığı var mı?
Öte yandan bu dilekçeleri Anayasa'ya aykırılık gerekçesiyle iade etmek ve tekrarı halinde üniversite disiplin kurullarını görevlendirmek ötesinde tutuklamalar, davalar daha mı yapıcı?
Bu dilekçe harekatının amacı zaten, sorunu yargıya yansıtmak, sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne dosya yığmak.
AB Parlamentosu'na "Anayasa değişikliği göstermelikti" mesajını vermek.
Mesut Yılmazın söylemiyle acaba uygulamalarda daha ılımlı olunamaz mı? Hukuk devleti ve yargı erkine elbette saygılıyız ama tutuklamalar "dil ve öğrenim" gibi bir sorun dosyasını oluşturarak Avrupa İnsan hakları haritasına yansıtmak isteyenlerin değirmenlerine su taşımayalım.