Bugün "Bu kadar mı" kuşkusu beynimi acı verecek kadar zorluyordu.Değilmiş...Malatya'daki "barbarca" cinayetler ne hazindir ki kuşkumu doğruladı.Yazık bu güzelim ülkeye. Çok yazık...Dinle oynayarak siyaset yapanlar kına yaksın. Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde "kartlar" masaya sürülmüştü. Cumhurbaşkanı Sezer, "Türkiye'nin, cumhuriyet tarihinde en ciddi rejim tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu" söylemişti... Başbakan Erdoğan ise "Türkiye ekonomisine oluk oluk yabancı sermaye giriyor. Rejimi tehlikede ve istikrarsız bir ülke olsaydı, Türkiye'ye dışarıdan bu paralar gelir miydi?" cevabını verdi."Sermaye kuş gibidir. Konduğu dal biraz titrese uçar, kaçar" diye bir söz vardır. O nedenle teori ile ekonomiden gerçek manzaralar çelişiyor. Sezer'in iddia ettiği "cumhuriyet tarihinin en büyük rejim tehdidi/tehlikesi" olmasa bile, Türkiye gibi netameli bir ülkedeki şu "yüksek tansiyonlu" cumhurbaşkanı seçimi, tek başına bile "ülke kuş sürülerinin Türkiye dallarına konmamasını" gerektirirdi.Ama...Geliyorlar.Bunun teorideki izahı, dünyada yaşanan "para bolluğu..." Başta Brezilya olmak üzere bütün "heyecan verici" pazarlara risk alarak da olsa yabancı fonlar akıyor. Bunun bir nedeni, Türkiye'nin sıcak para için yüksek faiz cenneti olması.Ama...2006 ilkbaharında da küresel pazarlarda para boldu, Türkiye'de faizler yüksekti. Peki, siyaset biraz dalgalanınca bu yabancı kuşlar neden kanatlanıp havalanmışlardı bu coğrafyadan? Arşivlere dalıyorum. Başbakan Erdoğan'ın 3 ay önce, 25 Ocak'ta, bu günlere uzanan öngörüsüne rastlıyorum.Borsa daha 42 binlerdeyken, Erdoğan "Borsa 48 bine tırmanacak" demiş. Siyasetin böylesine gerileceğini ve yabancı kuşların ürkekliğini bilmesine rağmen, acaba öngörüsü neye dayanıyordu? Hangi "özel" işaretleri almıştı? Çok fazla deşelesek de ne sorunun cevabına ulaşılır ne de bunun faydası vardır. Anlaşılan, yabancı sermaye Türkiye için bir "hizmet(!)" servise koymuş. Cumhurbaşkanı seçimine kadar ekonomide sarsıntı olmayacağı görülüyor. Belki bu koruyucu kanatlar genel seçimlere kadar da Türkiye'nin üstünde kalır.Siyaset hesaplarını yapanlar, bu örtüşmeye iyi teşhis koymalılar. AH BU YABANCI KUŞLAR... Ali Dinçer de görünmez oldu. Dostlar tek tek göçüyor. Onunla daha ilk gençlik yıllarımızda dost olmuştuk. Ben hukukta okuyan çiçeği burnunda bir gazeteciydim... O da ODTÜ'de bütün öğrenci eylemlerinde öne çıkanlar arasındaydı. Sempatikti.Dürüst ve cesurdu.Lider kumaşından kesilmişti.Daha "keskin" soldu. Sonraları CHP'de esaslı bir tırmanış yaptı.Ankara Belediye Başkanlığı'nda başarılıydı. 12 Eylül'den sonra çoğu politikacı evlerine kapandığında o Körfez ilçelerine gidip şantiyelerde çalıştı. Masanın öbür tarafında da pırıltılıydı. CHP'nin, "ayakları yerden kesilmiş, hayalci" solcularından değil, "çivi çakmayı bilenler" takımındaydı. Sanat boyutu da vardı. Zaman zaman telefonda, o Ankara'da ben İstanbul'da, "müzik" konuşurduk. Bazen de "tıp..." Ali Dinçer'i çok arayacağız.Üstüne ışık yağsın. ALİ DİNÇER İÇİN... Hafta sonu Bodrum'a uçarken THY'nin mutfağını değiştirmekle "iyi yaptığını" düşündüm. Formula 1'in, Dünya Kupası'nın, Avrupa Kupası'nın, Amerika ve Körfez ülkelerinde iddialı havayollarının mutfak servislerini veren bu firma, THY servisine de önemli bir katkı yapmış. Modern porselen tabakları, çatal bıçaklarının ötesinde, yemekler de gerçekten güzel ve farklı.Nihayet oldu dedirtiyor.Son not... "Mantı bir harikaydı..." gunericivaoglu@milliyet.com.tr THY'NİN YENİ MUTFAĞI