Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Cumartesi günkü PARISIEN Gazetesi'nin arka sayfasında yarım sayfa Paris haritası yayınlaşmıştı.
Haritada o gün Paris'te yapılacak çeşitli gösteriler ve saatleri, göstericilerin izleyecekleri güzergahlar işaretlenmişti.
Her gösteri için farklı renk ve simge...
Her güzergah için geçilecek o renkte boyanmış yollar.
Böylece, Parisliler o gün gidecekleri yerlere göstericiler tarafından engellenmeksizin varacaklardı.
Trafik sıkışmayacaktı.
Polis, önlemlerini ona göre alacaktı.

Ve gazetelerden iki başlık...
Birincisi...
İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun demeci:
"TÜRBAN GİREMEZ"
Rektör "türbanlı ve sakallı gençlerin, sınavları ve fahri doktora törenini bastıklarını, gösterilerle İran provası yaptıklarını" söylüyor.
Gerçekten...
Federal Almanya'dan bir Kimya Profesörüne fahri doktora ünvanı verme töreni sırasında, salona birden "40 - 50 türbanlı ve acayip sakallı" genç dalmış...
Sloganlar atmaya başlamışlar.
Töreni engellemişler.
Çağdaş, Atatürkçü, laik Türkiye imajının içine etmişler.
Sonra da bir sınav basmışlar.
Buraya kadar Rektör haklı.
O türbanlı, sakallı takımın hadise çıkarmak, sorun yaratmak için planlı bir çaba içinde oldukları gerçek.
Ancak...
Bundan sonrası, yani alınan önlemler ise düşündürücüdür.
Rektör Alemdaroğlu, üniversite girişinde herkesten "kimlik kartı sorulması, gösteremeyenin içeri alınmaması" yolunda bir genelge yayınlıyor.
Türbanlı ve sakallıların içeri girmesini engellemeyi amaçlıyor.
Çünkü...
Kimlik kartlarında türbanlı ve sakallı fotoğraf kabuledilmiyor.

Ama...
Kimlik kartları Ankara'da yapılıyor.
Bütün kartlar hazırlanıp, dağıtılmamış.
Solcu, sağcı, tarafsız binlerce öğrencinin de kimlik kartları yok.
Onlar da türbanlılara katılıyorlar.
Büyük gösteriler başlıyor.
Onların içindeki bazı hayalperestler de İran provaları yaptıklarını sanıyorlar.
Durduk yerde sorun çıkıyor.
Hepsi sağduyu ve demokrasi disiplini yoksunluğu...
O 40 - 50 türbanlı ve sakallı, neden sınav ve doktora töreni basarlar?
Onları engelleyen hiçbir tavır yoktu.
Zaten...
Üniversite Kıyafet Yönergesine göre, üniversite yönetiminin onları dışarı çıkarmak, almamak, sınavdan atmak yetkileri de yok.
Yönergeye göre:
"Önce uyarılacaklar.
Öğrenci ısrarlı olursa - kınama - cezası...
Gene direnirse...
Önce, bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası...
Sonra, bir aya kadar uzaklaştırma cezası"
Direniş sürse de cezalar tekrarlanamıyor.
Yani...
Bir öğrenciye Rektörlüğün kıyafet nedeniyle uygulayabileceği en fazla yaptırım 37 gün okuldan uzaklaştırmak.
İçeri almamak, okuldan çıkarmak değil.
Bu durumda eylemler, baskınlar, gösterilerle sadece kendi haklarına ve imajlarına zarar veriyor.
Eğer...
O, 37 güne de bir itirazları varsa, İstanbul gazetelerinde yayınlanacak bir İstanbul haritasında...
İzin aldıkları gösteri saatini, yeri, güzergahı yayınlatan bir medeni eylem yapsalar...
Demokrasi ve insan hakları adına çok daha fazla ilgi, hoşgörü ve anlayış bulabilirler.
Daha katı önlemlere çanak tutmamış olurlar.
Bu arada Rektör de eğer 70 bin öğrenciden sadece 1000'i bir eylemlerin içindeyse... daha az sorunlu çözümlere yönelemez mi?
İşte...
Önünde ODTU ve Boğaziçi Üniversitesi gibi örnekler var.

İkinci demeç ise Bülent Ecevit'in:
"İRTİCA KILIÇLA ÇÖZÜLEMEZ: İrtica'nın üzerine kırıp, dökmeden, dindarları incitmeden gideceğiz."
Ecevit'
in yaklaşımı akılcıdır.
Bakınız, İslamda çok ileri adımlar attıran ve katı sanılan Atatürk bile inançlı kesimi rahatsız etmemeye büyük özen gösterirdi.
İbadeti türkçeleştirmişti.
Harikulade bir şiir diliyle türkçeleştirilen Kur'an sureleri,
samimi ve bilinçli inancı, bilinmeyenin irticanın pençesinden kurtarmayı amaçlıyordu.
Ezan'ı Türkçe okutmuştu.
Ama...
Kendisi de bizzat Türkçe mersiye yazmıştı... Arkadaşının mezarı başında okutmuştu.
Atatürk'ün başlattığı bu aydınlanma 1950'de kesilmeseydi...
Nesiller aydınlanmış olacaktı.
Bugünlere gelindiğinde şu sorularla karşılaşmayacaktık.
Ne yazık ki...
Atatürk'ün başlattığı hareket sadece 18 yıl uygulanabildi.
Bir nesil bile değil.
Şimdi...
8 yıllık eğitimle bir adım atılmıştır.
Bunu İmam Hatiplerin Lise bölümlerinin sadece din adamı yetiştirme sayısı ile sınırlandırılması...
Orta bölümlerin kapatılma uygulamasını sürdürülmesi izlemelidir.
O zaman 3 - 5 yıl sonra zaten üniversitelerde türban, başörtüsü, sakal görüntüleri sayısı kendiliğinden azalmış olacaktı.
Ama...
Sadece yasak değil...
İsteyene daha fazla (ek) dini eğitimi...
Din eğitiminde aydınlanma...
Laikliğin ayrı bir din ya da İslama karşıtlık olmadığı topluma anlatılmalıdır.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr