CUMHURBAŞKANI’nın uçağında 4 gazeteciyiz.
Gezinin konusu “Paris’te Türk Mevsimi” etkinlikleri ama akıllar gene de siyasette...
Bir kısmı yazılmamak kaydıyla (off the record) olan ufuk turunda gerçekten tonlarca mürekkep tüketilecek, en baba promosyonlardan daha yüksek satış getirecek şeyler dinliyoruz.
Yazılabilecek olanları yansıtayım...
“Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 7 yıl mı, yoksa 2 kez seçilmeyi öngören 5+5 yıl mı?”
Cumhurbaşkanı Gül, “bu konuda yorum yapmak istemediğini, hatta o konuyu düşünceler gündemine hiç almadığını” söylüyor. “Konuyu siyasetin ve yaşamın akışına” bırakmış.
Bu cevap, Gül’ün Dışişleri Bakanlığı’ndan bu yana sürdürdüğü “diplomasi refleksini” de yansıtıyor olabilir, “siyaset dervişliğini” de...
Su, yolunu bulur.
Damat Ferit söylemi
SİYASET içerikli bir diğer konu da “Kürt açılımı” eksenliydi.
“Sorunu biz çözmezsek başkaları çözmeye talip olur” gibi algılanarak üzerine şimşekler çaktırılan söylem için Gül ne düşünüyor?
Ya “Damat Ferit” benzetmesi?
Çankaya günlük siyasi tartışmaların, polemiklerin dışında kalması gereken bir coğrafya... Ayrıca... Cumhurbaşkanı’nın üslup çıtası da aşağılara çekilmemeli.
Cumhurbaşkanı Gül bu kurallara özen gösteriyor.
Ancak... “Söyleminin çarpıtıldığını ve o çarpıtılmış söylemin yorumlandığını” düşünüyor.
Vermek istediği mesajı şöyle formüle ediyor:
“Türkiye eğer kendi sorunlarını çözmekte zaaf gösterirse, bu zafiyeti başkaları istismar eder, o zafiyetten yararlanmaya çalışır...”
Soruyor:
“PKK kendiliğinden mi güçlendi?”
Söyleminin satır aralarını “Suriye’den Irak’a, Yunanistan’a, hatta bazı büyük devlet dostlarımıza ve AB’ye kadar, PKK ve Kürt sorunu hepsi tarafından tırnaklanmadı mı?” diye doldurmak mümkün.
Üslubu ve ses tonu ılımlı, beden dili kontrollü olan Gül, burada sağ elinin parmaklarını önündeki masaya sertçe vuruyor ve şöyle diyor:
“AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması belgesinden Kurdish minority (Kürt azınlık) söylemini belgeden ben çıkarttırdım. Çıkartmazlarsa sürecin duracağını bildirdim. Çıkarttılar.”
Polemiklerdeki üslubun 1980’li yılları andırmaya başladığından yakınıyor.
Burada ilginç bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum.
Üslup eleştirisinde “muhalefet de, iktidar da” sözcüklerini kullanıyor.
Yani AKP’ye de gönderme hissettim.
Cumhurbaşkanı Gül’e “açılımın kampanyaya dönüştüğünü, beklentileri çok yükselttiğini, psikolojik köpürmenin durulmasının zaman alacağını” söyledim.
Cevabı, “Evet, açılım bir paket sanılıyor. Ambalajı çıkarılınca ne varsa görülecek” diye umuluyor.
“Halbuki bu bir süreç... Zamana yayılacak ve böyle yol alacağız” oluyor.
“Üniversitede Kürtçe dil enstitüsü, Kürtçe çağrı merkezi” gibi bir dizi gelişmenin örneğini veriyor.
PARİS’İN ORTA YERİ TÜRKİYE
CUMHURBAŞKANI ve beraberindekiler, Paris’in en prestijli otellerinden Ritz’de kalıyor.
Hani Prenses Diana’nın yaşasaydı müstakbel kayınpederi Mısırlı milyarder El Fayed’in sahibi olduğu otel...
Vandom Anıtı’nın bulunduğu görkemli Vandom Meydanı’nı yarım ay gibi saran otelin gönderinde Türk bayrağı dalgalanmakta.
Geceyi, Eyfel’e bakan Cafe L’Homme’da sürdürdük. Eyfel, kırmızı beyaz renklere bürünmüştü.
Her saat başı 5 dakika kırmızı ve beyaz ışlıklar periyodik titreşimlerle farklı bir güzellik yansıtıyordu.
Fransa’daki Ermeniler buna çok bozulmuşlar. Gösteri yapmayı planlamışlar.
Ancak... Irkçı Le Pen’in partisi de protesto gösterisi yapacağını açıklayınca sönük kalmamak için vazgeçmişler.
Paris’in sosyalist belediye başkanı da rahat nefes almış, böylece “Fransız halkına doğru bir şey yaptığımız kanıtlanıyor” yorumunu yapmış.
Le Pen’e karşı öylesine alerji var ki, onun karşı olduğu her şey, halk çoğunluğu tarafından onaylanıyor.
Cumhurbaşkanı Gül, dün sabah Unesco’nun 35. Genel Kurulu’nun açılışını yaptı.
Unesco Genel Kurulu’nda kürsüye çıkan ilk Türk Cumhurbaşkanı...
Düzgün bir İngilizceyle yaptığı konuşmanın içeriği de iyiydi.
Gül, daha sonra TV’lere mülakat verdi.
Fransa Başbakanı Fillon’la Matignon Sarayı’nda yemek yedi.
Luxembourg Sarayı’nda, Senato Başkanı Larcher ve eşinin vereceği yemek var.
Kültürel konuları ve etkinlik notlarını ayrıca yansıtacağım...