Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Göksel Arsoy ile Türkân Şoray’ın birlikte oynadığı en güzel film “Kızgın Delikanlı “...
Toprak reformu mesajı veren ve topraksız köylünün acılarını  yansıtan film sansüre takılmış, reddedilmiş.
Arsoy, filmin yapımcısı, yani maliyeti cebinden çıkmış... Türkân Şoray elbette gene perdenin büyüsü... Sansür heyetinin kararını öğrenince Göksel Arsoy, filmin bulunduğu kutuyu koltuğunun altına alıyor, arabasına atlıyor  ve Çankaya Köşkü’ne gidiyor.
O anda alınmış bir karar bu.
Ne randevu var ne de cumhurbaşkanını tanıyor.
Tabii köşkün bahçe kapısında durduruluyor. Fakat... Israrlı:
“Lütfen bildirin, sayın cumhurbaşkanı belki kabul eder.”
Gerçekten bir süre bekletildikten sonra “buyurun” deniyor.
Köşk’te yaver refakatinde cumhurbaşkanının yanına alınıyor.
Çalışma masasında oturan, 27 Mayıs İhtilali’nin lideri ve Cumhurbaşkanı Org. Cemal Gürsel’dir.
Göksel Arsoy’u görünce ayağa kalkıyor. Kollarını açıyor; “Sarışın oğlum gelmiş. Hoş geldin” diyerek kucaklıyor.
Bir süre sohbet ediyorlar, sonra Gürsel, o babacan haliyle “Yemekte de misafirimsin” diye onu konuk ediyor.
Sohbet arasında Arsoy, sansür derdini anlatıyor.
Gürsel, “Filmi birlikte seyredelim” cevabını veriyor.
Köşk’ün sinema makinesi hazırlanıyor. 35 milimetrelik film birlikte izleniyor. Türkân da, Göksel de öylesine güzel oynamışlardır ki, ışıklar yandığında merhum Gürsel’in gözleri dolu doludur.
Topraksız köylülerin dramına duygulanmıştır.
Başyavere talimat veriyor:
“Sansür heyeti bu filmi bir daha izlesin.”
Ve tabii filmin sansüre bu kez takılmadan geçtiğini tahmin etmek zor değil.
Şeffaf Oda’nın bu sezon için sonuncu programının konukları, sinemanın sultanı Türkân Şoray ve altın çocuğu Göksel Arsoy.
Türk sineması yeniden bir atılımda. Özellikle Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da almış olduğu en iyi yönetmen ödülü bir işaret.
Fakat bütün bu güzelliklerin temelinde elbette Yeşilçam var.
Yeşilçam’ın bu iki büyük ismi, Şeffaf Oda’da hem Yeşilçam anılarını anlattılar hem de gelecek için projelerini...

Haberin Devamı

DUDAK OKUMAK
Türkiye’nin kadın golf şampiyonlarından Beyhan Benardete’nin bir özelliği vardır.
Kelimeleri tersten okur, tersten konuşur.
Uzaktan bakarak dudak hareketlerinden neler söylendiğini de çözer.
Buna dudak okumak diyorlar.
Türkiye-Hırvatistan maçını da bir grup arkadaşla onun ve eşi Adil’in evinde izledik. Penaltılar atılacağı sırada bizim topçular, birbirlerinin omuzlarına sarılmış, içlerinden bazılarının dudakları kıpır kıpır.
Beyhan okuyor.
Örneğin... Gökhan Zan:
“Allahım yardım et...”
Diğer dudakları kıpırdayanlardan da buna benzer dilekler.
Allah bizimle beraberdi.
Kalemizi de melekleriyle korudu.
O direkten dönen topun bu kez de kafa şutuyla auta gidişi başka nasıl izah edilir?
Bu arada bir fikir...
Almancayı anadili gibi bilen Beyhan, Alman teknik direktörün dudaklarını okusa, sahaya gönderdiği talimatları da bizim tarafa iletse güzel olmaz mı?
Fair-play dışı mı olur? Bilemiyorum.

Haberin Devamı

SİYASET YUVARLAKTIR
Hırvatistan maçı sonrası kendi kendime, “Oğlum Güneri hiç kaygılanma, Türkiye bu siyaset krizini de aşacaktır” dedim.
Öyle ya... Dakika 119 buçuk...
Top kalemizde... İşte buraya kadar diye kahroluyoruz. 122. dakikada Semih’in füzesi Hırvat kalesinin ağlarında... Penaltılara gidiliyor. Türkiye yarı finalde. Bu bir mucize değil de nedir?.. Türkiye’yi futbolda seven Tanrı, siyasette neden sevmesin. Burada Semih’in hakkının yanı sıra Rüştü’nün hakkını da vermek gerek.
Son  20 saniyede o uzun degajla topu Semih’e göndermek zekâ ve yılların deneyiminin ürünüdür. Kaderi değiştirmek için son şanstı. Sadece bu yapılabilirdi.
Gol oldu ve maç bitti. Rüştü’nün asisti de alkışlanmalı.