Lefkoşa'yı ikiye ayırır.
Bir tarafı Türk, diğer tarafı Rum kesimine bakar.
"Kıbrıs siyaset tarihinde önemli sayfalar bu otelde yazılmıştır" diyebilirim.
Kritik görüşmeler Saray Otelde yapılmıştır.
Yabancı gazetecilerin karargahıdır.
ABD fonlarıyla yenilenerek tarihi yapıttan lokantaya dönüştürülen ve genellikle muhalefet kanadının ve gazetecilerin buluştukları mekan olan Bohçalıyan'a birkaç adımdır.
KKTC resmi politika söylemlerinin dışında bilgiler bu parselde oluşur.
Saray oteli terasındaki söyleşiye dönelim.
Elisabeth Rasmusson, Oslo Üniversitesi'nden, KKTC seçimlerini izlemek için gelen grubun başında.
Arkadaşlarıyla birlikte seçimlerin rontgen filmlerini çekiyor.
Hile hazırlıkları var mı?
Seçimlere fesat karıştı mı?
Gözlem konuları işte bunlar...
Böyle başka gruplar da var.
Bağımsız sivil örgütler KKTC'ye sıkı markajdalar.
Sandık doktorlarından Elisabeth Rasmusson, arkadaşlarıyla birlikte başta Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Taner Erginel olmak üzere tüm ilgilerle, taraflarla konuşmuş, seçmen listelerini incelemiş.
Önünde kabarık bir dosya var.
Seçim gözlemlerini, olası şikayetleri, saptamalarını da ekleyerek raporu hazırlayacaklar.
Açıklama seçimlerden sonra.
Konuştuğum tüm muhalefet ve iktidar partilerinin yöneticileri,"Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Taner Erginel'e gerçekten güvendiklerini" söylemişlerdi.
Oslo üniversitesi gözlem grubu da Erginel ile çok kez konuşmuş.
Elisabeth Rasmussen "istediğimiz bütün bilgileri verdi" dedi.
Ancak Rasmussen'in şu söylemi dikkat çekiciydi.
"Seçmen sayısı daha önceki yıllardan projeksiyonla olması gerekenden 3 bin 500 dolaylarında fazla.
Bu fazlalık, KKTC'deki bu seçimin, daha öncekilerden çok farklı önemde olması nedeniyle, gösterilen artı ilgi ile de - belki - izah edilebilir...
Bakıyoruz."
Yani, Oslo grubunun bu sayıya önyargıları yok ama not düşülmüş.
Seçim sonrasında ciddi bir sorun olabilir.
Hele iki parti arasındaki oylar birbirine çok yakın çıkarsa "seçimde fesat" iddialarına dayanak yapılmak istenebilir.
Zaten, KKTC için Gürcistan senaryosu sır değil.
"Muhalefet sandıkta bulamadığını sokaklarda, meydanlarda arar" denmiyor mu?
Seçimlerin ertesi günü "sandığı linç" eylemleri başlarsa çoğunun ekmeğine yağ sürülmüş olacaktır.
Güney Kıbrıs yönetimi zil takıp oynar. KKTC'nin ikiye bölünmesi, lokma lokma yutulması, hem de öyle Annan Planı ödünleri vererek değil... Çift kat kaymaklı kadayıf!
Başkomiser Verhaugen de ellerini keyifle oğuşturur. "Kuzeyde devlet değil, kaos var" diye... Üstelik, Türkiye'nin AB ile tam üyelik görüşmeleri için tarih dosyası rafa kalkar.
ABD, çözüm diye daha da bastıracaktır.
Bir kez KKTC karıştı mı, başka kundaklamalar için hiç kuşku duyulmasın. Sözgelişi bir süredir yedekte bekletilen PKK kartı masaya atılır.
Bütün bu olasılıklar şimdiden iyi görülmeli ve seçim sandıkları, bütün kuşku gölgelerinden kurtarılmalıdır.
Ankara da "baskı sayılabilecek" bütün tavırlarını geri çekmelidir.
Küçücük adada, büyük seçim oluyor.
Büyük soruna dönüşmemeli.
Adanın stratejik önemi olabilir ama bu stratejik kaosa, Türkiye'nin stratejik açmazına da dönüşmemeli.
Kıbrıs Türkü özgür iradesini yansıtan oylarıyla kendi geleceği için kararını, kendisi vermelidir. Daha sonra zaten, görüşme sürecini Türkiye ile dirsek temasında götürmesi koşulların gereğidir. Rumlarla bir anlaşma olsa bile, bunun referanduma sunulması için, Türkiye'nin imzası gerekiyor.
Yani... Ver kurtul öyle sanıldığı gibi kolay değil.