MERHUM Vehbi Koç “pusula” gibiydi.
Öngörüleri mutlaka tutardı.
1970’li yılların sonlarında “sol - sağ” çatışmalarında her gün 10’larca can kaybı vardı.
Öğrencilerin, örgüt militanlarının yanı sıra Abdi İpekçi, DİSK Başkanı Kemal Türkler, Prof. Bahriye Üçok, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, birkaç yıl öncesi başbakanlık yapmış olan Nihat Erim...
Ve daha başka öldürülmeleri büyük yankı yapan ünlü isimler.
Eğer o gün bir ünlü vurulmamışsa solcular ve sağcılar arasında çatışmalar nedeniyle yaşamını yitirenler artık sadece sayıyla ifade edilen bir istatistik “veriye” dönüşmüştü ne yazık ki.
Gazete sayfalarında tek sütuna düşen ahval-i adiye’den (sıradan durum) birer haberdi. Başlıklarında “günün ölü rakamı” yer alırdı.
Akşam hava karardı mı herkes evlerine çekilirdi.
Sokaklar boşalırdı.
.......................
O endişeli gecelerden birinde -evlerimiz karşılıklı olan- merhum Vehbi Koç’la konuşuyorduk.
Vehbi Bey üzgündü ama umutsuz değildi.
Şöyle dediğini hatırlıyorum:
“Durum kötü. Bugün sendika işçileri harekete geçirmiş, bizim ........... fabrikasının genel müdürünü odasına kapatmışlar. Kapıyı da kaynak makinesiyle yapıştırmışlar.
Her yer kaynıyor. Fakat ben ümidimi kaybetmiyorum. Türkiye neler gördü neler, sonunda hepsini aştı.
Eminim bu defa da aşacak.”
Yüzüne öylesine hayretle bakmış olmalıyım ki bir cümle daha edip noktayı koydu:
“Neden böyle eminsin dersen, hacı babanın içinden böyle geliyor.” (Vehbi Bey yakınlar arasındaki sohbetlerde bazen kendisinden “hacı baban” diye söz ederdi.)
........................
TÜRKİYE dar boğazlara girdiğinde, geleceğe alacakaranlık çöktüğünde hep merhum Vehbi Koç’un bu söylemini hatırlarım.
Yüreğimin bir köşesine “umut ışığı” yansır.
Bir de merhum Çetin Altan’ın meşhur “Enseyi karartmayalım” sözü.
........................
20 Temmuz’da sanki bir “saldırı bataryası” ateşlendi.
IŞİD, PKK ve diğer bazı silahlı örgütler “sinerji” oluştururcasına hareketlendiler.
Güneydoğu’da hendekler, büyük kentlerde IŞİD eylemleri, güney sınırımız boyunca kantonlarını art arda dizen ve Hatay’a dayanmayı hedefleyen PYD markajı, Rusya’nın yaptırım ve tehditleriyle dibimize çökmesi, Ankara’nın “PKK’nın uzantısıdır” dediği PYD güçlerine Amerika’nın silah, eğitim ve siyaset desteği vermesi onu IŞİD’e karşı savaşan bölgesel seküler güçler olarak tanımlaması...
Antalya’da turizm ve seracılığın, İstanbul’da Kapalıçarşı’nın, Laleli’nin güç kaybı...
Bunları düşününce karanlıklar basıyor, ensem de henüz kararmadıysa bile epeyce rengini koyulaştırdı.
Vehbi Bey’i hatırlayıp “Bunu da aşar Türkiye” diye yüreğime bir pencere açmak istiyorum.
Ama...
Sadece Türkiye’nin üstesinden geleceği bir süreç değil ki bu.
Dünyanın iki büyük süper gücü ve onların dirsek temasında olduğu bazı bölge ülkeleri ve de hepsinden beslenen terör örgütleri.
Silahın ötesinde “diplomasi masası” soru işaretleri çiziyor.