Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Cıvaoğlu

Erbakan ile Çiller'in kararları:
"Ortak hükümet sürecek...
Eğer, dıştan baskılarla çok zorlanırsak, seçim kanununu değiştiririz. RP - DYP ittifakı yaparak seçime gideriz.
Yüzde 35 oy alır, açık fark yaparak gene iktidar oluruz.
Seçimde güven tazeledikten sonra, ne asker, ne medya, ne sivil toplum örgütleri üzerimize baskı yapamaz."
Bu tavrın bir başka boyutunu daha yansıtayım.
Şu sözler Erbakan'ın:
"Asker rahatsız, ancak askeri müdahale riski yok."
Erbakan,
bazı meslekdaşlarımızın katıldığı dar çerçeveli bir kapalı toplantıda söylemiş. Orada bulunan Ali Bayramoğlu, sütununda anlatıyor. (6 Mayıs 1997 Salı)
Bayramoğlu'nun şu satırları da ilginç:
"Erbakan, askerin bazı konularda hassas olduğunu bu hassasiyetlerin üzerine gidilmezse, yani ordu kaşınmazsa, askeri müdahale koşullarının oluşamayacağı kanaatini taşıyor.
............ Erbakan da, aynı Çiller gibi şunu söylemek istiyor:
- Durumu görüyoruz, askeri otorite, sistemi denetim altına aldı. Hükümet onların elinde. Bu durum darbeyi engeller. Biz buna razıyız. Bu koşullarla hükümet etmeyi sürdüreceğiz."

Bayramoğlu'nun bu satırlarına yansıttığı "söylenmiş sözler, edindiği izlenimler" ilginçtir.
Bayramoğlu, gerçek bir demokrat ve derinliği olan aydın kimliğiyle "askeri vesayet kadar, askeri vesayetten beslenerek iktidarı sürdürmenin de vahim olduğuna" işaret ediyor.
Ancak...
Biz gene, Bayramoğlu'nun ortaya koyduğu durum tespitiyle, Erbakan - Çiller ikilisinin benimsedikleri ortak tavra dönelim.
"MGK'nın Anayasal platformu içinde kalmaya özen gösteren ordunun tavrını göğüslemeyelim.
Rüzgar altındaki kamışlar gibi eğilelim. Fırtına geçtiğinde doğruluruz.
Bu arada, orduyu kaşımayalım... Durumu idare edelim.
Çok sıkışırsak... Seçim Kanunu'nda değişiklik yapacak ve seçim kararı alacak çoğunluğa sahibiz... İttifak yaparak seçime gideriz. Gene iktidar oluruz.
Gücümüzü tazeleyeceğimiz için, artık kimse baskı yapamaz."

Öte yandan, muhalefet partileriyle, DYP içinde karşı hareketin de, bir ortak tavırları var.
Onlar da, zamanı ve alacağı sonuç hesaplanmadan bir gensoru önergesi vermemeye özen gösteriyorlar.
Eğer, karşı oylar yeterince kemikleşmeden, Refahyol'un düşeceği açık, seçik ve tartışmasız bir Meclis aritmetiğine dönüşmeden hükümet için verilecek bir gensoru sonuçsuz kalırsa...
Yani, beyaz oylar, kırmızılardan fazla çıkarsa, Refahyol "güvenoyu tazelemiş" olacaktır.
Daha sonra da Meclis tatile gireceğinden, sonbahara kadar hükümetin düşürülmesini, değiştirilmesini kimse ağzına bile alamayacaktır.
O halde zamanlama, yani momentum çok önemli.
Önümüzdeki üç hafta içinde en uygun günde yapılacak bir güvenoylamasının, sessiz ve derinden uygulama takvimi hazırlanıyor.
Listeler, "kozmik sır" gibi saklanıyor.
Hükümete karşı oy verecekler üzerinde tehdit, menfaat, korkutma, şantaj gibi baskıları önlemek için çok özel yöntemler uygulanıyor.
Aynı şekilde...
Aydın Menderes ve arkadaşları da, "soğutma ve bekleme" dönemindeler.
Onlar da, ordunun uzaktan kumandası ya da DYP içindeki isyancılarla ilişkili görünmemenin imsak politikasını sürdürüyorlar.
Ve nihayet, asker kesiminin de, "hükümetin değiştirilmesi için devrede olduğu" izlenimlerinin silinmesi bağlamında bir tavrı benimsediğine işaret edeyim.

Görülüyor ki... Siyasette bunalım, birkaç günlüğüne buzluğa konulmuş bulunuyor.
Zamanlama tercihlerine göre buzluktan çıkarılacaktır... Önümüze sürülecektir.
Peki... Toplum adına benimsenen bu politikalara karşın, toplumun eğilimi nedir?
Elimde, Piar Başkanı ve İstanbul Bağımsız Milletvekili Bülent Tanla'nın bir kamuoyu araştırması var.
Tanla'ya göre 18 yıllık meslek yaşamında "eşine rastlamadığı bir karamsarlık mesajı" almış bulunuyor.
Suçladığı kurumların başında, görevini gerektiği şekilde yapmadığı gerekçesiyle Meclis yer alıyor.
Seçmenlerin üçte birinden fazlası, oy verecek parti bulamıyor. Yani, kararsız. Bu oranda kararsız kitlenin oluşması çok enderdir. Güvensizliğin göstergesidir.
Merkez partilerin oy kaybı sürmekte... Üstelik bir ara merkeze yönelir gibi olan RP de, yeniden katılaşma ve çevre partisi konumuna dönmüş bulunmaktadır.
Halkın sıtkı sıyrılmıştır. "Ne olacaksa, bir an evvel olsun" havasındadır.
Allahtan... Bir müdahale gereğine inananların oranı, hala yüzde 11 dolaylarında.
Seçim isteyenler ise, toplumun yarısına yakını.
Şu satırlar dahi, umutsuzlukla, çare üretememek paralelini yansıtmakta.
Türkiye, çok taraflı sağduyu özürlülerinin etkisinde en tehlikeli konum olan "çözümsüzlük" koordinatına sürüklenmekte.