Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Önce AB kapılarında dolaşıp, ısrarlı ricalarda bulunmamızdan uzun süre utandığımı belirteyim... Ancak bir süredir bu duygunun yerini "hakkımızı olduğumuz ve söke söke koparmamız gerektiği" inancı almaya başladı. Çünkü Türkiye gerçekten önemli mesafelere vardı. AB’ye tam üyelik aşamasına gelmiş çoğu ülkenin görüşmelere başladıkları noktalardan, Kasım 2002 Türkiye’si daha ileride. Buna rağmen hâlâ bekleme odasına bile alınmıyor ve elbette yazgısını değiştirmek mücadelesi veriyor.
Demokratikleşme sürecinde daha ilerilere vardıkça hakkımızı aramak ve adalet istemeye dayalı onurlu mücadele sonuç alabilir.
O nedenle utanmamak, haksızlığa direnmek... Kendine ait olanı akılla, yürekle ve inançla sökmek gerekir.
Yılmanın bedeli, Ortadoğu’nun kum ve petrolle yoğrulan çamurlu zemininde tarihin geri zihniyet çağlarına kaymak olabilir.

Peki şu aşamada, Kopenhag zirvesinden Türkiye için ne çıkacak?
Seçenekler şöyle:
"1- Tam üyelik görüşmeleri için tarih verilmez.
2- Tam üyelik görüşmelerinin başlama tarihi açıklanır."
Bu ikisinin de olasılığı neredeyse "sıfır".
Seçenekleri sürdürelim.
"3- Tarih için tarih verilmesi." Yani... "6 ay sonra Selanik ya da 1 yıl sonra Roma zirvesinde size tam üyelik görüşmelerinin ne zaman başlayacağı açıklanacaktır" denilmesi.
"4 - Şartlı tarih umudu." Yani... "Ne zaman olur şimdiden bilinmez ama eğer ev ödevlerinizi tamamladığınız saptanırsa makul bir tarihte görüşmelerin olası başlama tarihini gündemimize alabiliriz" açıklaması.
R. T. Erdoğan bile gazetecilere "tarih için tarih de fena değil" dediğine göre - ki bugüne kadar yalanlanmadı - üçüncü seçeneği hükümet cebine koymaya hazır gibi... 4. maddedeki seçenek ise ortalığı çok karıştırır. Kıbrıs’ı tam çıkmaza sokar.

Peki ne olabilir?
Bizim bankaların kurmayları, Türkiye’ye para yatırmış ya da yatırmak için pazar analizleri yapan uluslararası büyük bankaların nabızlarını tuttu.
Onlardan alınan izlenim, "yukarıda sıralanların hiçbirinin tek başına olası görülmediği" yolunda.
Fakat son iki seçeneğin birleştirileceği bir formülü sezmişler.
Yani... Şöyle bir "şartlı tarih için tarih" formülü.
"Selanik veya Roma zirvelerine kadar Türkiye’nin Kopenhag ölçütlerine göre çıkardığı yasaların uygulamaları değerlendirilecek ve böylece 6 ay veya bir yıl sonra Türkiye ile tam üyelik görüşmelerinin başlama tarihi açıklanabilecek."
Bu kelime örgüsündeki "değerlendirilecek ve böylece" sözcükleri önemli.
"Şartıyla" gibi psikolojik rahatsızlık yaratabilecek "çıkıntı" sözcük yerine kullanılmış. Daha "diplomatik" ama mesaj aynı; "6 ay ya da l yıl bakarız... Görürüz, değerlendiririz. Eğer uygulamaları yeterli bulursak o süreçte tam üyelik görüşmelerinin başlayacağı tarihi açıklarız" mesajı...
Kıbrıs için BM’nin önerdiği taraflar arasında Kurucu Devlet Anlaşmasının da 12 Aralık’a yetişemeyeceği... Ve iyi niyetli görüşme sürecine zaman tanınacağı öngörüleri ve 10 yeni üyenin kabulü tarihinin Mayıs 2003’e kaydırılması ışığında, bu formül çok da olumsuz görünmüyor.
Yeter ki, biz de kendimize inanalım.
Değişimi kâğıt üzerinde bırakmayıp, hayata geçirelim.

AB’ye uyum sürecinde Türkiye Formula 1 yarışçısı gibi...
Yitirilen zamanı gazı kökleyerek kazanmaya çalışıyor.
İşte bu zamana karşı yarışta sürat bazı fırsatçılıklara olanak vermemeli.
Türkiye’nin en duyarlı olduğu virajlarda pistten içerilere girip bazı temel değerlerin tekerlek altında çiğnenmemesine özen gösterilmeli.
Laik demokrasinin kendini koruyacağı antikorlar, laik demokrasinin simgeleri, sözde yol kazalarının darbelerini almamalılar.